Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

23 Nisan'ın Armağan Edilme Problemi(!)

“ …Biliyor muydunuz, 23 Nisan’ı çocuklara bayram olarak Atatürk hediye etmemiş. Himaye-i Etfal Cemiyeti’nden Fuat Umay hediye etmiş. Atatürk’ün armağan ettiği öyküsü 27 Mayıs sonrasında yaygınlaşmış. 23 Nisan’ın resmi olarak ulusal egemenlik ve çocuk bayramı adıyla kabul edilmesini ise 12 Eylül yönetimine borçluymuşuz.   Ayrıca Atatürk döneminde yapılan kutlamalara Atatürk yalnızca bir iki kere katılmış… ” [1] Yukarıda yazanların doğruluk payı var mı? Fuat Umay kimdir? 1885 yılında Kırklareli’nde doğmuş Türk doktor ve siyaset adamıdır. İlk ve orta öğrenimini Kırklareli’nde tamamladıktan sonra Edirne Lisesi’nden, 1910 yılında ise İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştur. Balkan Savaşı sırasında bölgedeki askeri hastanede görev yapmıştır. Savaş sonrası 1913 ′te Kırklareli Belediye Tabipliği ne getirilmiştir. Burada Himaye-i Etfal Cemiyeti Kırklareli Şubesi ’nin ve Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ’nin kuruluşlarında görev almıştır. Bu, merkezi İstanbul olan Himaye-i Etfal Ce

Seni ve Sensizliği

Seni ve Sensizliği Serpiştirilmiş üzerime  Bir mutsuzluk  Bir yorgunluk  Bir sitem  Ve bana özgü  Hissiyatımda yatan en engin Çoğalıp tükenmeyen  Hırsın da azmin de yarışı  Serpiştirilmiş azar azar üzerime  Bu yalnızlık  Ve eski kokulu Vicdan artıkları  Etrafımı sarmış  Başkasına, başka yöne baktığımda  En engin Çoğalıp tükenmeyen  Hırsın ve azmin yarışına  Mağlup bir kalp Ve ardınca koşamayan bir vücut  Ancak seni ve sessizliği Katlanabilir kılan o gecenin Kör karanlığına iten Belki de içine çeken  O kutsiyet damgalı  Yıldızların ve Ayın bana bakarak dua edişi  Gökyüzünde kayan her yıldızda Bir tohum ekmesi toprağa  İşte bu mucize İşte bu Seni ve sessizliği  Katlanabilir kılan En yegane hazine

Son Yağmur

Mutluluk (Son Yağmur) Ben yazın yağdım  Üvey tarlalara  Yeşerdim güney topraklarında  Ağardım kış soğuğunda  Ve  Soldum sonbaharın gaddarlığında  Sicim sicim inen yağmur  Kirlenmiş bir namus, bekçisi ipek kozası  Ağ tutturmuş örümcek  Ve dahi akrep  Oyun oynuyor tozlu bahçede  Bugün benim bitimimde  Çocuklar neşeyle karşılıyor  Kardan adamın bembeyaz yüzünü  Ovuyor soğuyan elini ısınsın diye  Çocuk, bir neşe bir kahkaha  Ölüm vardiyası tutmuşken ben  Koza çözülüp uçacakken  Hani kelebeklerin son bir dakikası gibi  Güneşe bu soğukta son bakışımı sergilerken  Ezilen her tane toprağın altında çıkan tohum gibi  Ölü bedenim bir zerre hasat verecek mutluluğa 

Kedi

Öyle sabrediyordu ki saatlerdir dönüp durduğu odada. Sonra bir patırtı geldi dışarıdan ve koşarak camı açtı, birbirlerinin yakasından tutmuş iki adam gördü. Komşu dükkanların camı çerçeveyi indirmiş ve sanki mahallenin kedilerini korkutmak için ant içmişçesine  koca ağızlarıyla yeri yerinden oynatıyorlardı. Adam düşünceliydi fakat dikkati o saçma kavgadan sonra biraz da olsa dağıldı. Camdan uzaklaştı ve dikkatini porselen kedi heykelciklerine çevirdi. Parmağıyla toz var mı diye yokladıktan sonra içeriden ıslak bir bez getirdi ve heykelcikleri silmeye başladı. Bir an için iyi gelmişti bu ona. Sonra ayıldı ve yarım saat öncesinin telaşına tekrar kapıldı. Adam öyle sabırlıydı ki porselen kedicik çatlayabilirdi. Öyle umarsızdı ki, koltuğa bir oturup bir kalkıyordu. Birkaç saat daha evin içini bilmem kaçıncı kez gezdikten sonra askıdan ceketini aldı ve kapıdan dışarı çıktı. Evini kilitlememişti.              Neydi bu kadar acele olan ve bunca telaştan ve sabırdan sonra kapıdan fırla