Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bilim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

O Mu Bu Mu #2: Lider Olunur Mu Doğulur Mu?

Napolyon der ki, "Zafer geçicidir, ama belirsizlik ebedidir." Ama Napolyon gibi bazı insanların kaderinde olan nedir, şöhret mi? Yönetme kabiliyeti, başarmak ve hatta dünyada bir şeyleri değiştirmek doğuştan mıdır? Yoksa başarılı bir lider olmak sonradan kazanılan bir şey midir? Journal of Personality and Social Psychology 'de yayımlanan yeni araştırma bu asırlık soruya ışık tutuyor. Houston Üniversitesi , Illinois Üniversitesi ve Almanya'nın Tübingen Üniversitesi'nden araştırmacılar 1795 bireyin ilk olarak 1960'ta (16 yaşında) gerçekleştirdikleri kişilik testi sonuçlarını 2010 (66 yaşında) yılında tekrarlayarak karşılaştırmışlardır. Bilim insanları kişiliğin 10 yönünü incelediler, bunlardan bir tanesi de liderliktir. Düşünce şuydu: Eğer liderlik gerçekten doğuştan ise katılımcıların 16 ve 66 yaşlarındaki kişilik testi sonuçları nispeten tutarlı olmalıdır. Ancak eğer lider olunuyorsa katılımcılar teorik olarak 50 yıllık zaman diliminde liderlikte önem

Çember Genişliyor!

Bir çember daralırken aynı zamanda nasıl genişliyor hissi verebilir? Aynı anda genişlerken nasıl daralıyor olabilir? Cevap veriyorum: Teknoloji ile. Yaşadığımız her dakikanın içinde olmak isteyen bir teknoloji ile. Aldığımız nefesi dahi takip etmek isteyen, attığımız her adıma şahit olmak isteyen bir teknoloji ile. Sloganları ise oldukça cezbedici; "Paylaşmak Önemsemektir". Sevmediği bir işe sahip olan Emma Watson (Mae), The Circle (aynı zamanda filmin adı) şirketinde çalışan arkadaşı sayesinde orada işe girer. Bu iş yeni bir dünya demektir. Daha canlı, sosyal, büyük bir dünya. Mae'i cezbeden, sürekli içine çeken bir dünya. Aslında film tanıtmıyorum. Hayatımıza girmesi muhtemel bir teknolojiden bahsediyorum. Black Mirror bölümü gibi izleyebilirsiniz. Onun kadar kaliteli olmasa da... Veyahut okuyabilirsiniz. Çünkü film bir kitap uyarlaması. Hatta ben okumanızı tavsiye ediyorum. Ütopyalara ve distopyalara meraklı olanlar kitabı okusunlar, ardından filmi izlemek

Sosyal Etki ve Azınlığın Hafife Alınan Gücü

Sosyal etki; insanların algılarının, düşüncelerinin ve davranışlarının diğer insanların gerçek veya hayali varlıklarından etkilenmesidir. Bu durum genellikle otomatik olarak, yani kendi kendine gerçekleşen bir süreçtir. İnsanlar çoğunlukla diğer insanların varlığının kendi üzerlerinde yarattığı bu etkinin farkına bile varmazlar. Sosyal etki, bireyde yarattığı baskı derecesine göre çeşitlerine ayrılır. Bunlardan biri ise uyma davranışıdır. Uyma davranışı, karşıdan açık bir rica olmaksızın bireyin kendi isteğiyle grup normlarına göre davranışlarını, düşüncelerini veya algılarını değiştirmesidir. Burada grup normu ile kastedilen çoğunluğun görüşleridir. Birçok çalışma çoğunluğun görüşlerinin, insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermiştir. 1950’li yıllarda sosyal psikolog Solomon Asch tarafından yürütülen deney grup baskısı ve uyma davranışının boyutları hakkında birçok ipucu veriyor. Gerçeğin çok belirgin olmasına rağmen deneyin sonucunda katılımcıların %37’s

Zıplama Vakti: Merhaba Yeni Dünya

Bu yazıyı yazıyorum çünkü geçen sene (2016) bir film izledim. İntersteller ( Yıldızlararası ). Son sahne geçti, isimler akmaya başladı ama ben bekledim. Ekrana öylece baktım. Tüm görüntü ve sesler son bulunca elime kalemi alıp bir şeyler karalamaya başladım. Sonunun nereye varacağını bilmeden. Öyle ki ertesi gün derste, gece karalamaya başladığım yazının devamını yazarken buldum kendimi. Aklıma ilk gelen şey "bir gün dünyamızı tamamen terk edersek eğer bunun sebebi ne olur, kim olur? Dünya dışı sebepler mi yoksa bizler mi?" Uzay araştırmaları, dünya dışı yaşam, Mars'ta koloni... Bunlar harika çalışmalar. Ancak demek istediğim, Dünya yok olunca ve yeni bir gezegende yaşamaya başlayınca mı akıllanacağız? Tam şu anda insanlık olarak en gelişmiş noktadayız. Ve geçen her dakika daha da zeki varlıklar olmaya devam edeceğiz.  Tarihçiler günümüzün düşünce dünyalarıyla geçmişteki olayları açıklayamazlar. Bu hataya götürür. Bunun sonucunda doğru yargılara ulaşılamaz. Gel

Backfire Effect ve Backfire Effect'e Karşı Saldırı

Backfire Effect ; ne kadar kanıt sunulursa sunulsun, belli bir düşünceye sahip insanları düşüncelerinden vazgeçiremeyeceğinizi ortaya koyan psikolojisi teorisi.       Sanırım hepimizin aşina olduğu bir durum. Karşılıklı olarak bir tartışma yapılır, ama bu tartışma sırasında kimse düşüncelerinden vazgeçmez. Neden vazgeçsin ki? Açıklıyorum!       Amerika'da bir araştırma yapılır. 2006 yılında Brendan Nyhan ve Jason Ryfler adında iki psikolog karşıt politik görüşleri destekleyen uydurma makaleler hazırlarlar. Makaleler genellikle toplumda yanlış bilinen görüşleri savunur şekilde yazılmıştır. Deneklere önce uydurma olan makale verilir ve ardından gerçek makaleler verilir. Tamamen uydurma olan makalede, Irak'ta nükleer silah bulunduğu yazarken, gerçek makalede nükleer silah bulunmadığı yazmaktadır. Savaş yanlısı olanlar ilk makaleyi kabullenip ikinci makaleyi reddederler.       İşin asıl ilginç yanı ise gerçek makaleyi okuduktan sonra yanlış düşüncelerine iyice sahip çıkmaları