Ana içeriğe atla

Sosyal Etki ve Azınlığın Hafife Alınan Gücü

Sosyal etki; insanların algılarının, düşüncelerinin ve davranışlarının diğer insanların gerçek veya hayali varlıklarından etkilenmesidir. Bu durum genellikle otomatik olarak, yani kendi kendine gerçekleşen bir süreçtir. İnsanlar çoğunlukla diğer insanların varlığının kendi üzerlerinde yarattığı bu etkinin farkına bile varmazlar.



Sosyal etki, bireyde yarattığı baskı derecesine göre çeşitlerine ayrılır. Bunlardan biri ise uyma davranışıdır. Uyma davranışı, karşıdan açık bir rica olmaksızın bireyin kendi isteğiyle grup normlarına göre davranışlarını, düşüncelerini veya algılarını değiştirmesidir. Burada grup normu ile kastedilen çoğunluğun görüşleridir. Birçok çalışma çoğunluğun görüşlerinin, insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermiştir.

1950’li yıllarda sosyal psikolog Solomon Asch tarafından yürütülen deney grup baskısı ve uyma davranışının boyutları hakkında birçok ipucu veriyor.


Gerçeğin çok belirgin olmasına rağmen deneyin sonucunda katılımcıların %37’si yanlış cevabı veren çoğunluğu sürekli olarak takip ettiler. Üstelik çoğunluğa uymaları için kimse onları zorlamadı ve bir yönlendirmede bulunmadı. Bu yüzden Asch’a göre "Çoğu sosyal eylem, ortamlarında anlaşılmalı ve izole edildiğinde anlamı yitirilmelidir."

Neden uyma davranışı gösteririz?

    1) Haklı Olma İhtiyacı: Bilgilendirici Sosyal Etki

Uyma davranışının altında yatan iki ana nedenden ilki haklı olma ihtiyacı hissetmemizdir. Bazı durumlarda doğru davranışın ne olduğuna emin olamayız. Bu durumlarda çoğunlukla çevremizdeki diğer insanları bilgi kaynağı olarak görürüz. Onların kararlarının doğru olduğunu düşünüp, onların tarafında yer alırız. Diyelim ki öğretmeniniz sınıfta bir soru sordu ve siz sorunun cevabından emin değilsiniz. Bu durumda çoğunluk hangi şık için parmak kaldırıyorsa sizde o şık için parmak kaldırıyorsunuz. Eminim bu durum çoğu öğrencinin en az bir kez başına gelmiştir. Daha güncel bir durumdan da örnek vermek istiyorum. Çiftlik Bank dolandırıcılığını hepimiz duymuşuzdur. Yapılan bir röportajda Çiftlik Bank mağduru olan birinin “Çiftlik Bank’a neden üye oldunuz ?” sorusuna verdiği “Bu kadar insan aptal olamaz” cevabı da bu durum için güncel bir örnek teşkil ediyor. Kısacası, -kötü sonuçlar doğurabilmesine rağmen- her zaman doğru tarafta bulunduğumuza emin olmak istiyoruz.


2) Dışlanma Korkusu: Normatif Sosyal Etki

Evet! Dışlanmaktan, normalden sapmış ve garip görünmekten korkuyoruz. Neden diğer insanlara uyuyoruz sorusunun ikinci bir cevabı ise tam olarak bu korkularımız. Çevremiz tarafından beğenilmek, sevilmek ve kabul görmek istiyoruz. Hepimiz az ya da çok bu durumun etkisi altına giriyoruz. Moda endüstrisinin günümüzde böyle büyük bir yere sahip olmasının nedeni bu etkiden fazlası değildir. Normatif sosyal etki toplum içinde bir ahenk ve uyum sağlanmasında da büyük rol oynar. Fakat bir grup içinde sürekli uyum halinde olmak aynı zamanda o grupta çeşitliliğin de az olması anlamına gelir. Bu durumun o grup için köreltici bir hal aldığına da değinmek gerekir.

Her zaman çoğunlukla birlikte mi hareket ediyoruz?


Gelelim bu yazıda değinmek istediğim asıl konuya. Çoğunluğun üzerimizde hatırı sayılır bir etki bıraktığı tartışılmaz. Peki, her zaman çoğunluktan mı etkileniyoruz, azınlığın da üzerimizde bir etkisi olabilir mi? Azınlığın üzerimizde bir etkisi varsa bu etkinin çoğunluk etkisinden farkı nedir? İnsanlar hangi koşullarda azınlığın fikirlerinden etkilenmeye başlarlar? Şimdi kısaca bu sorulara açıklık getirmek istiyorum.

Genel kanının aksine toplumsal değişim her zaman çoğunluğa uyma davranışıyla gerçekleşmez. Uyma davranışından yola çıkarak toplumdaki normların değişimini açıklamamız mümkün değildir. Serge Moscovici insanların her zaman çoğunluğa uymadıklarını, bazı durumlarda itaat etmediklerini ve uyma davranışı göstermediklerini vurgulamıştır. Sosyal etkinin çoğunluktan azınlığa doğru olabileceği gibi azınlıktan çoğunluğa da olabileceğini belirtmiştir. Buna azınlık etkisi denir. Moscovici’ye göre azınlık gruplar da bireyler üzerinde bir etki bırakabilir. Toplumdaki dönüşümün, yeniliğin temelini de bu etki oluşturur.

Azınlık etkisinin çoğunluk etkisinden farkı nedir?

Eğer çevrenizde fikir birliğinde olan bir çoğunluk varsa, siz de o grup normunun baskısını üzerinizde hissedersiniz. Çevremizden, normatif sosyal etkiyi fazla hissettiğimizde Asch’in deneyinde olduğu gibi sadece diğer insanlar tarafından dışlanmamak, garip algılanmamak için uyma davranışı gösterebiliriz. Böyle durumlarda, kendi inançlarımızda hiçbir değişiklik olmaksızın, sadece göstermelik olarak davranışlarımızı diğer insanlara göre değiştirebiliriz. Çoğunluk grupların üzerimizdeki etkisi çoğu zaman bu şekilde olur.

Fakat çoğunluğa uymayarak azınlığın yanında yer almayı seçme durumu farklı bir dinamiğe sahip. İnsanlar içinde bulunduğu grup tarafından reddedilmeyi, dışlanmayı göze alarak çoğunluğun fikirlerini reddediyorsa; bu, başka bir fikri benimsedikleri, alternatif fikirleri üreten kişileri bilgi kaynağı olarak gördükleri anlamına gelir. Yani çoğunluk gruplar birey üzerinde genellikle normatif sosyal etki bırakırken, azınlık gruplar ise birey üzerinde bilgilendirici sosyal etki bırakır. Kısacası, grup normlarına göre hareket ettiğiniz zaman bunu sadece çoğunluk tarafından dışlanmamak için yapabiliyorsunuz. Fakat azınlık bir grup tarafından etkilenmeye başladığımız zaman, genellikle azınlık grubun fikirlerini gerçekten benimseyerek uyma gösteriyoruz.

Azınlık etkisi neden önemlidir?

Grup normlarına uyma göstermemek ve bunu açıkça ifade etmek her zaman kolay değildir. Çok daha kötüleri de olabileceği gibi, toplumdan dışlanmak, insanlar tarafından normalden sapmış olarak görülmek gibi bedelleri olabilir. Fakat sürekli olarak, körü körüne çoğunluğu takip etmek bizi yanlışa sürükleyebilir. Tarihte bunun örnekleriyle trajik bir biçimde sık sık karşılaşırız. İkinci Dünya Savaşı sırasında binlerce insanı etkisi altına alan Nazizm ideolojisi bu durumun en belirgin örneklerinden biridir. Yazının başında bahsettiğim deney, herkes tarafından “Uyma Deneyi” olarak bilinse de Asch, yaptığı deneyle çoğunluğa uymamanın da mümkün olduğunu gözler önüne sermek istemiştir. Çünkü katılımcıların %25’i her zaman doğru olduğunu düşündükleri cevapları vererek, hiçbir zaman çoğunluğa uyma göstermemişlerdir.

Herkesin uyum içinde olduğu bir grupta yenilik yapmak olanaksızdır. Grup içinde karşıt fikirlerin bulunması ve bir çatışma ortamının olması o grupta yaratıcılığın, problem çözme becerilerinin ve farklı stratejiler geliştirmenin de önünü açar.


Başlıca birçok toplumsal hareket de azınlık gruplar tarafından başlatılmıştır. Eğer fikirlerini açığa vurmaktan kaçınmayan azınlıklar olmasaydı toplumda değişim ve yenilik düşünülemezdi.

Şiddete dayanmayan direnişiyle Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin lideri Mahatma Gandhi şunları söyler:

“Çoğunluğun onayı, yanlışı doğru yapmaz.”

“Güç, fiziki kapasiteden değil boyun eğmeyen iradeden gelir.”

Mahatma Gandhi’nin şiddetten uzan sivil itaatsizlik felsefesinin takipçisi, Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi ve 1964 Nobel Barış Ödülü’nün sahibi Martin Luther King der ki:

“Beni korkutan kötülerin baskısı değil, iyilerin kayıtsızlığı.”



Eğer yukarıda bahsettiğim bu insanlar bulundukları grup içinde bir çatışma yaratmaktan kaçınıp, doğru bulmadıkları halde, dönemin toplum ve düşünce yapısını olduğu gibi kabul etselerdi muhtemelen şuan isimlerini bilmiyor olurduk.

İnsanlar hangi koşullarda azınlığın fikirlerinden etkilenmeye başlarlar?

Doğası gereği, çoğunluk grupların güçleri sayılarının çokluğundan gelir. Azınlık gruplar ise güçlerini davranışlarının stilinden yani tutumlarından alırlar. Moscovici’ye göre azınlık grupların bireyler üzerinde etkili olabilmesi için savundukları fikirlerde tutarlı ve istikrarlı olmaları şarttır. Bir fikri savunurken tutarlı olabilmek için bu fikirlerin kendi içlerinde bir çelişki barındırmamaları gerekir. Yani bir şeyi savunmadan önce neyi savunduğunuza emin olmalısınız. İstikrarlı olmak ise kararlılık ve sabır gerektirir. Doğru olduğuna inandığınız düşünce her ne ise sonuna kadar yılmadan onu savunmanız istikrarlı olduğunuz anlamına gelir. Aynı zamanda, tutarlı ve istikrarlı bir şekilde kendi görüşünüzün arkasında dururken katı olmaktan kaçınarak esnek bir tutum sergilemelisiniz. Açık görüşlü, hoşgörülü, nesnel olmalı ve farklı fikirleri de değerlendirebilmelisiniz.

Kısacası, savunduğunuz fikrin yanı sıra, o fikrin arkasında durma ve savunma şeklinizle de insanları etkilemeli ve düşünmeye sevk etmelisiniz. Yeteri kadar ve doğru şekilde mücadele edildiğinde azınlıklar, grup normlarını değiştirme gücüne sahiptirler. İnsanlık tarihi bu mücadeleye her zaman tanıklık etmiştir.

Mutlaka izlenmeli: 12 Angry Men (1957)

Filmde kenar mahallede yaşayan bir genç, babasını öldürmekle suçlanıyor. Suçun işlendiğine dair birçok delil ve görgü tanığı var. Genç, suçlu bulunduğu takdirde idam cezası alacak. Aslında herkesin gözünde sonucu çoktan belli olan bir dava… Hâkim son sözü jüriye bırakıyor. 12 jüriden oluşan grup karar vermek için tartışmaya bile gerek duymadan oylama yapıyor. Tüm jüriler gencin suçlu olduğu yönünde oy kullanırken yalnızca bir jüri oyunu “suçlu değil” olarak kullanıyor ve konu üzerine biraz daha tartışmak istediğini söylüyor. Jürilerin ortak bir karara varma sürecini anlatan bu film, dönemin Amerikan yargı sistemine ve jüri sistemine ağır bir eleştiri olmakla kalmayıp, evrensel boyutta adalet ve toplum üzerine düşünmeye sevk ediyor. İzlenmeye değer.


“Her zaman bir tane çıkar.”

Yararlanılan Kaynaklar:
Kassin, S., Fein, S., & Markus, H. R. (2016). Social Psychology. (10th ed.). San Francisco: Cengage Learning


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk