On
üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda
başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı
ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir.[1]
Farsça kökenli bir kelime olan
“Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır.[2] Germiyan
aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan”[3] veya
“Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve
başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin
adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları
aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya
yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı.[4] Germiyan,
Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı
olmuştur.[5]
Ancak Germiyan beyliğinin kökeni
mevzusunda bir başka görüşte vardır. Bu
görüş ne kadar sağlıksız ve çürük bir varsayım da olsa burada bahsetmek
istiyorum. Bu görüşe ve yanlışa kaynaklık eden İbn-i Batuta’nın
Seyahatnamesinde geçen Germiyanlarla ilgili olan bölümdür. Şöyle ki;
“Kulhisar’ın hükümdarı Muhammed Çelebi’dir. Çelebi
Anadolu dilinde “seyyidi” = efendim anlamına geliyor. Bu adam Ekridur hükümdarı
Ebu İshak’ın kardeşidir. Şehre indiğimiz vakit orada yoktu. Birkaç gün kaldık,
o da bu esnada döndü, bize çok ikram etti. Yol ihtiyacımızı gördü, binekler
verdi.
Oradan Karaağaç yoluyla ayrıldık.
Kara Türk dilinde “esved” =siyah demek; ağaç ise “haşeb” = odun demektir.
Burası yeşil bir alandır. Türkmenlerin yerleştiği sahalardandır. Bu ovada
Cermiyan = Germiyan obaları yol kesicilik ettiğinden bizim Ladik’e sağ salim ulaşmamızı
sağlamak için sultan yanımıza cengaverler katmıştı. Cermiyanoğullarının Yezid
b. Muaviye soyundan oldukları söylentisi yaygın! Kütahya onlara aittir. Allah
onların şerrinden bizi korusun.[6]
… aniden bir başka grup çıkıp onları
durdurdu ve çekişmeye başladılar. Aralarındaki münakaşa uzayınca bazıları
hançerlerini çekip ötekilere saldırmaya kalkıştı. Konuşuyorlar ama hiçbir şey
anlamıyorduk. Korkmaya başladık. Bu adamların yol kesen eşkıya Germiyanlılar
olduğu kuşkusuyla kaygılandık. Öyle ya, şehir onlara aitti. Malımıza, canımıza
kastetmiş olabilirlerdi…[7]”
Bu bilgilerden yararlanarak Prof.
Claude Cahen;
“Moğol fetihlerinden önceki dönemde,
Kürtler arasında, çok eskiden beri var olan Yezidi mezhebi ile ilişkisi bulunan
ve Şeyh Adi tarafından kurulan adeviyye tarikatı yayılmıştı. 1257’de Malatya
bölgesindeki karışıklarda, Şeyh Adi’nin
bir oğlunun veya sülalesinden gelen bir kişinin komutan olarak
bulunduğunu görmüştük. Diğer taraftan, bir süre sonra Batı Anadolu’ya yerleşecek
olan ama o sıralar Malatya yöresinde bulunan ve büyük bir olasılıkla Kürtler ve
Türklerin karışımından oluşan Germiyanlar, 14. Yy’da İbn-i Batuta’nın bilgi
kaynaklarınca Yezidi Kürtler diye tanımlamıştı.”[8]
Cahen’e göre evlilik yoluyla Kürtler
ile Germiyanların karışmış olabileceği de mümkündür. Germiyan adıyla bilinen bu
kimseler herhalde Kürt yada kırma Türk halklarıydı.
Germiyanlar, on dördüncü yüzyılda
İbn-i Batuta’ya Yezidi Kürtleri olarak tanıtılmışlardı. Ancak bu görüş yukarıda
da bahsettiğimiz gibi çürük olmalıdır. Nitekim dönemin kaynaklarında Etrak-ı
Germiyan veya Türkan-ı Germiyan şeklinde kaydedilmiş olmaları onların apaçık
Türkmen kökenli olduklarına işaret eder.[9][10]
Ayrıca
Germiyanoğulları ile ilgili bir başka menşei tasviri ise Doğu Anadolu’ya gelen
Kanglı-Kıpçaklara mensup olduğudur ve bu beyan muhtemelen Yassı Çimen
Savaşı’nda Selçuklular’a mağlup olan Harezmşahlar’ın bakiyeleri olarak bölgede
kalmış olan topluluklardan kaynaklanır. Onlar daha sonra Selçuklu hizmetine girmişlerdir.[11]
Germiyanoğulları'nın Anadolu'ya ve Doğu Anadolu'ya Gelişi
Germiyan aşireti ilk defa “Babailer”
ayaklanması sırasında (1239-40), Malatya ve çevresinde görülmüştür. Bu aşiretin buraya Harezmşahlar
Hükümdarı Celaleddin Mengüberti ile birlikte geldiği sanılmaktadır.[12]
O dönem Germiyanoğlu Reisi olarak Alişir oğlu
Muzafferüddin’i görmekteyiz. Muzafferüddin adı bilinen ilk Germiyan beyi
olmakla beraber Selçuklunun Malatya subaşısı (askeri vali) idi(1239). Muzafferüddin Selçuk hükümdarı II. Gıyaseddin
Keyhüsrev zamanında (1236-1246) Baba İshak Kızılbaş İsyanı esnasında hükümet
tarafından isyanı bastırmaya memur edilmiştir. Muzafferüddin, Malatya
civarındaki kendisine bağlı aşiretlerden topladığı kuvvetlerle Babailerin
üzerine yürümüştür. İki kez harekat düzenlemiş lakin muvaffak olamamıştır.[13][14]
Daha sonra 1260’lı yıllarda Konya’da
bulunan Kerimüddin Alişir de Germiyanoğulları ailesinden idi. Alişiroğlu
Muzafferüddin’in oğlu olan Kerimüddin Alişir, bu sırada Selçuklu ülkesinde
Sultan IV. Kılıçarslan ile II. İzzeddin Keykavus arasında yaşanan taht
mücadelesi dolayısıyla Moğollarla mücadeleye girişip daha sonra Bizans’a iltica
etmiş olan İzzeddin Keykavus’u desteklediği iddiasıyla Selçuklu Veziri
Muineddin Süleyman Pervane’nin düşmanlığını kazanmış ve muhtemelen bu sebeple
1261 yada 1264 yılında Konya’da diğer muhaliflerle birlikte Moğollar tarafından
öldürülmüştür.[15]
Germiyan Aşiretinin Kütahya ve Havalisine Nakli
XIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Malatya
civarından ayrılan Germiyan Türkleri, batı uçlarından Kütahya ve Afyonkarahisar
çevresine gelip yerleşmişlerdir. Germiyan Türklerinin bu bölgeye, Moğol
istilası yüzünden göç ettikleri sanılmaktadır. Bu sırada Kütahya ve
Afyonkarahisar çevresi, Selçuklu veziri Sahip Ata oğulları Hasan ve Hüseyin
kardeşlerin elinde bulunuyordu. Germiyan Türkleri, bölgede cereyan eden
olayların içinde yer alarak, önemli bir kuvvet olduklarını göstermeyi
başardılar. Bu olayları şu şekilde özetlemek mümkündür;
1277 yılında Karamanoğlu Mehmed Bey,
Konya’yı ele geçirip şehzade Alaeddin Siyavuş’u Selçuklu tahtına çıkardıktan
sonra batı uçlarının başında bulunan Hasan ve Hüseyin kardeşlerin üzerine
yürüdü. Bu sırada Germiyan Türkleri, Hasan ve Hüseyin kardeşlerin emri altında
bulunuyorlardı. Fakat onlar, çatışma sırasında savaş meydanını terk ederek,
Hasan ve Hüseyin kardeşleri kendi kaderleriyle baş başa bıraktılar. Sonuç
olarak, Hasan ve Hüseyin kardeşler, savaşı ve hayatlarını kaybettiler.
Hasan ve Hüseyin kardeşlerin
ölümünden sonra bölgeye, Selçuklu tahtını kaybetmiş olan Alaeddin Siyavuş
geldi. Siyavuş’un amacı, uç Türkmenlerini toplayıp, Selçuklu tahtını tekrar ele
geçirmekti. Fakat üzerine gönderilen ilk Selçuklu ordusuna yenildi. Bu savaşta,
Germiyan Türkleri de bulunuyordu. Başlarında da Alişiroğlu Hüsameddin adında
bir bey vardı. Alaeddin Siyavuş[16]
yenilgiden sonra akşam karanlığından ve yağmurdan yararlanarak kaçmak istedi.
Fakat, Alişiroğlu Hüsameddin’in nökerleri,[17]
Siyavuş’u sultanlara has “ kırmızı çizmesi”nden tanıyarak yakaladılar ve
Selçuklu komutanlarına teslim ettiler. Selçuklu komutanları, Siyavuş’a aman vermediler; onu hemen idam ettiler.
Sahip Ata oğulları ile Selçuklu
Şehzadesi Alaeddin Siyavuş’un arka arkaya bertaraf olmaları, bölgede Germiyan
Türklerini ön plana çıkardı. Daha da önemlisi, batı uçlarının sol kol
beylerbeyliği Sahip Ata oğullarından Germiyan Türklerinin eline geçti. Germiyan
Türkleri, tarihin önlerine çıkardığı bu fırsattan yararlanmasını bildiler ve
bölgede yavaş yavaş kendi beyliklerini
oluşturmaya geliştirmeye başladılar.[18]
Germiyanoğulları Beyliği'nin Kuruluşu
1277 yılında meydana gelen cimri olayı sırasında Batı Anadolu'da bulunan ve
Türkiye Selçuklularının hizmetinde hareket eden Germiyanlılar’a bu hizmetleri
karşılığında Kütahya ve civarı ikta yani timar olarak verilmiş olmalıdır. Bu
hadise sırasında Sahip Ata oğulları emrinde olduğu görülen Germiyanlılar, bu
tarihten itibaren siyasi bir kimlik edinmeye başlamışlar ve kısa bir süre
içerisinde güçlü bir beylik haline gelmişlerdir.
Moğolların Anadolu’yu işgali ve
Selçuklu Devleti üzerinde hakimiyet kurmalarından sonra 13.yy’ın sonları ile
14.yy’ın başlarında uçlardaki Selçuklu beyleri bağımsızlıklarını ilan etmeye
başlamışlardı. Germiyanlılar da Selçuklu-Moğol idaresine karşı çıkarak 1283’ten
itibaren bir beylik olarak teşkilatlandılar ve Sultan II. Mesud’a karşı mücadeleye giriştiler. 1286-1291
yılları arasında meydana gelen bu
olaylarda bazen Germiyanlılar, bazen de
Selçuklu Sultanı II. Mesud üstün geldi. Bu tarihlerde Germiyan kuvvetlerinin
başında Hüsameddin bulunuyordu. 13. yy’ın sonlarında ise beyliğin başına
Hüsameddin Bey’in kardeşi I. Yakub Bey geçti.[19]
I. Yakub Bey Dönemi (1300-1340)
Artık 1300 yıllarına gelindiğinde,
Germiyanoğulları Beyliği tamamen teşekkül etmiş ve tam bağımsız bir beylik
haline gelmiş bulunuyordu. Beyliğin merkezi Kütahya şehri idi. Kurucusu ise,
Alişîr oğlu Yakub Bey’dir. Yakub Bey, Kütahya ve çevresine gelmeden önce,
Ankara’da bir süre Türkiye Selçuklu Devleti’nin hizmetinde bulunmuş idi. Bu
sırada “el-emîrü’l-ecellü’l-kebîr” unvanını taşıyordu.
Ankara ve havalisinde Selçuk emiri bulunduğu
zaman nüfuz sahasının Kırşehir’e kadar devam ettiği ve onun mıntıkasına
Yakubili denildiği görülüyor.
Yakub Bey metbu olarak tanıdığı Selçuklu Hükümdarı III. Alâeddin Keykubat’ın
1303’te saltanattan çekilmesinden sonra ikinci defa hükümdar olan Gıyaseddin Mesud’a tabi olmayarak
İlhanlıların yüksek hakimiyetini tanımıştır. Kurduğu beyliğin merkezi Kütahya
olup Denizli ve havalisi de kendi hududu dahilindedir. Karamanoğulları
Beyliğinden sonra Anadolu’da en kuvvetli beylik idi.[20]
Yakub Bey XIV. yüzyılın başlarında (1305),
batıda önemli fetihler gerçekleştirerek, beyliğini kısa sürede Anadolu’nun en
güçlü ve en büyük beyliklerinden biri haline getirdi. Bu sırada beyliğin
sınırları, Kütahya şehrinden güneyde Göller Bölgesi’ne, batıda Alaşehir’e
(Philadelphia) ve Denizli’nin ilerisine (Antiokhia) kadar uzanıyordu. Aydın,
Menteşe ve Saruhan beylerinin hepsi, Yakub Bey’in emrinde bulunuyordu.
Bunlardan Aydınoğlu Mehmed Bey, Yakub Bey’in ordu komutanı (subaşı) idi.
Aydınoğlu Mehmed Bey, Germiyanoğulları
Beyliği’nin ordu komutanı olarak, İzmir şehri yakınlarındaki Birgi ve Ayasuluğ
(Selçuk)’u fethederek, Beyliğin sınırlarını batıda en geniş noktasına
ulaştırdı.
Yakub Bey 1305’de Menderes Nehri kenarında
Tripolis şehrini muhasara ve aç bırakmak suretiyle sıkıştırıp nihayet hile ile
almış ve Angir’i (Kiliseköy) zabtetmiş ve daha sonra otuz bin kişiye yakın bir
kuvvetle gelerek Filadelfiya, yani Alaşehri muhasara etmişler.
Bu sırada Türk istilalarına karşı koymak için
Bizans İmparatoru II. Andronik’in yardıma Angir’i zabtettikten sonra düşmek
üzere bulunan Filadelfiya’yı kurtarmaya koşmuştur.
Düşmanın gelmekte olduğunu haber alan Yakub
Bey iki ateş arasında kalmamak üzere kale muhasarasına bir miktar kuvvet
bırakarak sekiz bin süvari ve on iki bin kişilik ordusu ile düşmana karşı
yürüdü. Şiddetli bir muharebeyi müteakip
Yakub Bey Alaşehir önüne doğru çekildi. Orada ikinci bir muharebe daha
yaptı, fakat mağlup ve yaralı olarak
çekildiğinden Filadelfiya muhasaradan kurtuldu. Bu arada Kula kasabasını da
Katalanların eline geçti. Katalan kuvvetlerinin çekilmesinden sonra Yakub Bey,
Filadelfiya üzerine tekrar gelerek burayı vergiye bağladı.[21]
Yakub Bey, Karamanoğulları gibi Moğollara
açıkça karşı çıkamamıştır. Aksine Moğollara karşı devamlı itaatli olup,
vergilerini düzenli olarak göndermiştir. 1314 senesinde İlhanilerin umum
kumandanı Emir Çoban, Anadolu beylerinin İlhanilere bağlılıklarını takviye için
Anadolu’ya geldiği zaman onun davetine icabet ile itaat eden beyler arasında
Ümera-i Germiyan ve Ebna-i Alişir denilen Germiyan emirleriyle Alişiroğulları
da vardı.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin torunu Ulu Arif
Çelebi 1312-1319 seneleri arasında Denizli ve sonra Kütahya’ya geldiği zaman
Yakub Bey ile görüşmüş ve kendisine mürid yapmıştır.
Yakub Bey’in son zamanlarına doğru Anadolu
Beylerini ortadan kaldırmak isteyen İlhanilerin Anadolu valisi Emir Çoban oğlu
Demirtaş 1325’te Eşref ve Hamidoğulları beyliklerini ortadan kaldırdıktan sonra
Germiyan ilini, Denizli, Alaşehir ve Menteşe illerini zabt etmek üzere
Eğirdir’de hazırlık yapıp kendisi Denizli’yi almak üzere o tarafa giderek Kara-
hisar-ı Sahip (Afyon Karahisar) tarafına da maiyyeti emirlerinden Eretna’yı
göndermişti.
Yakub b. Alişir’in damadı olup, onun
himayesinde bulunan Karahisar Beyi Kütahya’ya Yakub Bey’in yanına kaçmış ve
Yakub Bey ile Emir Eretna arasında bir muharebe başlamak üzereyken Demirtaş’tan
gelen bir emirle Eretna birden bire kuvvetlerini kaldırarak Demirtaş’la beraber
Sivas’a çekilmişlerdi (1327).[22]
Yakub Bey’in Osmanlılar ’la ilk dönemdeki
münasebetleri beylikler üzerindeki himaye politikası sebebiyle pek dostça
olmadı. Yakub Bey Batı Anadolu’daki diğer beylikleri himaye almaya çalışıyor,
Osman Bey ise bu Türk beyliği ile mücadeleden uzak duruyor ve devamlı olarak
Bizanslılarla mücadele ediyordu. Bununla birlikte Germiyanlılar Osmanlı
topraklarına saldırılarda bulunuyorlardı. Nitekim Osmanlı Kroniklerinde, Osman
Bey’in 1313 yılında Leblebici (leblüce)
Hisarını fethe giderken Germiyanlılardan çekindiği için oğlu Orhan Bey’i, Köse
Mihal’i ve Saltuk alp ile birlikte Karacahisar’a (İnönü) gönderdiği,
Germiyanlıların teşvikiyle Çavdar Tatar’larının bu durumdan faydalanarak
Osmanlı topraklarına hücum ettikleri, Karacahisar şehrini ve pazarını bastıkları
belirtilmektedir.[23][24]
Germiyanoğulları Beyliği, Yakub Bey zamanında
gücünün ve kudretinin doruk noktasına ulaşmış durumdaydı. Bu sırada Beylik, 700
kadar şehir ve kale ile 40 bin atlıdan oluşan güçlü bir silahlı kuvvete
sahipti. Komşu beylikler ve devletler, Germiyanoğullarının askerî gücünden
çekinmekteydiler. Hatta Bizans İmparatorluğu Germiyanoğullarına vergi
ödemekteydi. Yakub Bey’in her büyük hükümdar gibi vezirleri, emîrleri, kadıları,
hazîneleri bulunmaktaydı.
Yakub Bey’in vefatı tarihi ve kabri malum
değildir. Ölümünün 1327’den[25] sonra
olduğu anlaşılıyor. 1307 tarihli Han-ı Germiyan unvanlı isimsiz sikke Yakub
Bey’indir. Sultanü’l Germiyaniye çeleb-i azam azzemallahü kadrehu unvanıyla zikredilen zat Yakub b.
Alişirdir.[26]
Yakub Bey’in
Karahisar Mevlevihanesine ait bir vakfı olduğunu söyleyebiliriz.
Mehmed Bey (Çağşadan) Bey Dönemi (1340-1361)
Yakub Bey’in yerini oğlu Mehmed Bey aldı.
Mehmed Bey, “mücadeleci, cenkçi” anlamlarında Türkçe “Çağşadan” lakabı ile
tanınıyordu. Mehmed Bey, Kula ve Simav kasabalarını Bizans’tan geri aldıysa da,
babası zamanında beyliğin ulaşmış olduğu büyük gücü ve kudreti koruyamadı. Öyle
ki beyliğin ordu komutanı olarak Ege bölgesinde önemli fetihler gerçekleştirmiş
olan Aydınoğlu Mehmed Bey, onun zamanında Ayasuluğ, Birgi, İzmir ve çevresinde
kendi beyliğini oluşturarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Yine bu dönemde
beyliğin batısında Karesioğulları, Saruhanoğulları ve Menteşeoğulları gibi yeni
Türk beyliklerinin kurulması beyliğin gelişmesini sınırlandırmış oldu. 1361-63
arasında vefat ettiği tahmin edilen Mehmed Bey’in yerine oğlu Süleyman Şah
geçer. Mehmed Bey’in şimdiye kadar kesilmiş sikkesi bulunamamıştır.
Süleyman Şah Dönemi[27]
(1361-1387)
Babası Mehmed Bey’in vefatından sonra başa
geçen Süleyman Şah Çelebi’dir.
İlmi ve ulemayı himaye
cihetinden Germiyan beylerinin büyüklerinden olup gerek
bunun ve gerek oğlu II. Yakub Bey’in zamanlarındaki kültür cihetinden Kütahya
Anadolu beylikleri içinde birinci sınıfı işgal etmiştir.
Süleyman Şah’ın ilk zamanları sakin geçmiştir.
Karamanoğlu Alaeddin Bey’in tecavüzüne uğrayarak kendisine iltica etmiş olan
Hamid oğlu Hüsamüddin İlyas Bey’e yardım etmiştir. İlyas Bey Germiyan oğlunun
yardımıyla Karamanoğlunun aldığı yerleri geri almış ve bu hal Süleyman Şah’la
Karamanoğlu Alaeddin Bey’in arasını açmıştır.
Osmanlı ve Karamanlılar arasında da bir
mücadele yaşanıyordu. Bunun üzerine memleketinin halini göz önüne alan Süleyman
Şah, kuzeyde Osmanlılara ve güneydoğuda hudut komşularına mütecaviz cephe almış
olan Karamanoğlunun tecavüzlerinden kendini korumak için Osmanlılara yanaştı.
Kızı Devlet Hatun’u Osmanlı Hükümdarı Murad Hüdavendigar’ın oğlu Yıldırım
Bayezid’le evlendirmeyi teklif edip bu teklifi Sultan Murad tarafından kabul
olunarak kızının çeyizi olmak üzere memleketin en güzel yerleri olan Kütahya,
Tavşanlı, Simav, Eğrigöz (Emed) gibi şehir ve kaleleri Osmanlılara terk ederek,
Kula kasabasına çekildi. Kendini orada kültürel faaliyetlere verdi.1381 yılında
yapılan düğünün ardından Şehzade Bayezid Kütahya’ya yönetici olarak
gönderilmiştir.[28][29][30]
Düğün olayları Aşıkpaşazade Tarihi’nde şöyle
nakledilir;
“Germiyanoğlu
yaşlandığını sezince Oğlu Yakub Bey’i yanına çağırıp, “Oğul bu vilayetin senin
elinde kalmasını istiyorsan Osmanoğlu ile birlik olmalısın. Kızımızın birini
Murad Han’ın oğlu Bayezid’e verin” dedi. İshak Fakih’i elçi gönderdiler. Murad
Han Gazi’ye geldi. İyi atlar hediye getirdi.”
“O zamanlar altın, gümüş, kumaş az olurdu. Tonuzlu’da[31]
nişanlı ak bezler dokunurdu. Elbise yerine onu giyerlerdi. … İshak Fakih
geldiğinde Tonuzlu’nun o bezlerinden de hediye getirdi. “ Kızımızı oğlunuz
Bayezid Han’a alın. Kızımıza çeyiz
olarak birkaç parça hisar da veririz” dedi. Murad Han Gazi kabul etti.
Germiyanoğlu Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı’yı, bu birkaç hisarı kızına
çeyiz olarak verdi. Söz verilip karar alındı.”
“Düğün hazırlıkları tamam olunca etrafa elçiler gönderildi. Karamanoğlu’na,
Hamidoğlu’na, Menteşeoğlu’na,
Saruhanoğlu’na, Kastamonu’ya İsfendiyar’a ve Mısır sultanına elçiler gönderip,
düğüne davet ettiler. Bölgelerindeki
sancak beylerini ve Evrenos Gazi’yi de çağırdılar. Bütün sancak beylerinden
saçılar geldi. İyi cins atlar, katırlar ve develer hediye getirdiler…”
“Gelini getirmek için erenlerden
Bursa kadısı Koca Efendi, kapıkullarından nesli şimdi de devam eden Aksungur
Ağa’yı gönderdiler. Çavuşbaşı Süle Çavuş oğlu Temurhan Çavuş’u ve
kapıkullarından bin yararlı sipahiyi Aksungur’un yanına verdiler. Ayrıca
kadınlardan Aksungur’un hanımı, Bursa Kadısı’nın hanımı ve Bayezid Han’ın
dadısı da yanlarındaydı. … Gelini Aksungur’la Bayezid Han’ın dadısına emanet
ettiler. Germiyanoğlu gelinin atını çekmesi için çeşnigirbaşı Paşacık Ağayı
gönderdi…”[32]
Süleyman Şah 1388’den az evvel
Kula’da vefat ederek yaptırmış olduğu Gürhane Medresesine defnedilmiştir ve
yerine oğlu II. Yakub Bey hükümdar olmuştur.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Süleyman
Şah ilim adamlarıyla ve ilmi eserlerle alakadar olduğundan kendi zamanında
Ahmedi, Şeyh oğlu Sadrüddin Mustafa, Ahmet Dai gibi ilim ve şairler onun
meclisinin müdavimi idiler. Şeyhoğlu Süleyman Şah adına Hurşidname’yi manzum
olarak kaleme almıştır. Bu manzumede Süleyman Şah mütevazi, mültefit ve
anlayışlı olarak tasvir edilmiştir.
Şeyhoğlu[33], Süleyman Şah’ın emriyle farsça Merzbanname’yi Türkçeye çevirdiği gibi yine Süleyman Şah’ın arzusuyla Kabus-name’yi de Farsçadan Türkçeye tercüme etmiştir.
Ahmedi, İskendername isimli eserini
Süleyman Şah namına manzum olarak kaleme almış ise de Süleyman Şah’ın vefatıyla
buna Al-i Osman kısmını da ilave ederek 1390’da tamamlamış ve sonra Yıldırım
Bayezid’in oğlu Süleyman Çelebi’ye ithaf etmiştir. Ahmedi Süleyman Şah’tan
sonra onun damadı Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’e intisap etmiştir.
Süleyman Şah’ın müteaddit sikkeleri
görülmüştür. Bunlardan bir gümüş sikkenin bir tarafında Kelime-i Şahadet ve
diğer yüzünde Süleyman bin Memed hüllede
mülkühu yazmakta idi. Başka bir sikkede bir yüzünde yine Kelime-i Şahadet diğer
yüzünde ise Süleyman bin Mehmed Ladik ibaresi vardı. Bir başka sikkede bir
yüzünde Süleyman Şah bin Mehmed bin Yakub duribe ibaresi yer almakta idi diğer
yüz okunamamıştır.
II.
Yakub Dönemi (Çelebi Yakub: 1387-1390 ve 1399-1429)
II. Yakub Bey
hükümdar olmadan önce Uşak ve Şuhud taraflarında vali olarak
bulunuyordu.[34]
Yakub Bey’in hükümdarlık hayatı
huzursuz, dağdağalı ve tehlikeli geçmiştir. II. Yakub Bey, Sultan I. Murad’ın Kosova
Savaşı’nda şehit düşmesi üzerine (1389) babasının Osmanlılara terk ettiği
şehirleri ve kaleleri geri alma hevesine kapıldı. Bu sırada, Osmanlılara karşı
başını Karamanoğullarının çektiği, Kadı Burhaneddîn Ahmed ile Hâmîdoğulları,
Saruhanoğulları ve Menteşeoğulları Beyliklerinden oluşan ittifaka, II. Yakub
Bey de katıldı. Bu ittifaktan aldığı cesaretle harekete geçen II. Yakub Bey,
başta Kütahya olmak üzere beyliğin topraklarının bir kısmını geri almayı
başardı.
Rumeli’deki durumu yoluna koyan ve
Sırplarla anlaşan yeni Osmanlı hükümdarı Sultan Yıldırım Bayezid hemen Anadolu
tarafına geçerek Saruhan, Aydın ve Menteşe beyliklerini bir hamlede işgalden
sonra Kütahya’ya yöneldi. II. Yakub Bey, Bayezid’e karşı koymaya cesaret edemedi.
Yanına aldığı ağır hediyelerle Bayezid’i karşılamaya çıktı. Gayesi, kendisini
affettirerek, beyliğini korumaktı. Fakat II. Yakub Bey, bu teşebbüsünde
başarılı olamadı. Yıldırım Bayezid, II.
Yakub Bey’i Kütahya önünde teslim alarak, Rumeli’deki İpsala Kalesi’ne kapattı.
Germiyanoğulları topraklarını da Osmanlı Devleti’ne ilhak etti (1390).
Yakub Bey, 1399 yılına kadar
yaklaşık 9 yıl İpsala’da kaldı. Nihayet, mahpus kaldığı bu kaleden rivayetlere
göre kıyafet değiştirerek kaçmayı başardı ve deniz yoluyla Suriye’ye giderek o
sırada Şam’da bulunan Timur’a sığınıp ülkesini Osmanlılardan geri almak için
yardım istedi. Daha sonra, maiyetindekilerle birlikte Timur’un yanında Ankara
Savaşı’na katıldı. Bu savaşta Bayezid’in Timur’a mağlup olmasıyla Osmanlı
Devletinin parçalanması üzerine diğer beylikler gibi Germiyanoğulları Beyliği
de yeniden teşkil edildi ve idaresi II. Yakub Bey’e verildi (1402).
Bayezid’in ölümünden sonra Osmanlı
şehzadelerinin saltanat mücadeleleri esnasında ilk defa Karamanoğluyla müttefikan Aydınoğlu Cüneyd’e yardım
ettilerse de Cüneyd’in Bayezid’in büyük oğlu Emir Süleyman Çelebiye dehaleti
üzerine bir netice hasıl olmadı. Bu defa Yakub Bey, Karamanoğlu ittifakından
ayrılarak Çelebi Mehmed tarafına geçti (1410). Bunun üzerine Karamanoğlu Mehmed
Bey Germiyan üzerine yürüyüp o tarafları yaktı ve bir kısım şehirleri muhasara
etti. Ertesi sene Germiyan ilini zabtetmiştir. Bu suretle Yakub Bey ikinci defa
memleketini terke mecbur olmuştur.
Bu sırada Yakub Bey’in müttefiki
Çelebi Sultan Mehmed, kardeşi Musa Çelebi ile Rumeli’de meşgul olduğundan
Karamanoğlu istediği gibi hareket etmekte olup istila sahasını Bursa’ya kadar
uzatmış ve hatta şehri işgal ile Bursa kalesini de muhasara etmişti.
Rumeli’de biraderi Musa Çelebi işini
halleden Osmanlı Devletini bir idare altında toplamaya muvaffak olan Çelebi
Sultan Mehmed derhal Anadolu’ya geçmiştir. Çelebi Mehmed’in kardeşine
galebesini haber alan Karamanoğlu Bursa muhasarasını terkettiği gibi Çelebi’nin
kendi üzerine gelmekte olduğunu öğrenince Germiyandan zabtettiği yerleri de
bırakarak kaçmıştır.
Osmanlı hükümdarı, Karamanoğlu
üzerine giderken Yakub Çelebi de onun ordusuna zahire ve sair levazım
tedarikiyle harekatını kolaylaştırmıştır(1413). Bu suretle Yakub Çelebi ikinci
defa memleketine sahip olmuş ve Osmanlı Devletinin yüksek hakimiyetini
tanımıştır ve meşhur imaret taş vakfiyesinde bu bağlılığını zikretmiştir.
Çelebi Sultan Mehmed’in vefatı
üzerine (1421) yerine geçen oğlu II. Murad zamanındaki ilk kritik durum
sebebiyle Yakub Bey Osmanlılara karşı olan rabıtasını gevşeterek serbest olmuş
ve Murad’a karşı saltanat mücadelesine kalkan kardeşi Mustafa Çelebi’ye
Karamanoğlunun tazyikiyle taraftarlık etmiş
ise de Mustafa Çelebi’nin İznik’te ölümünden
sonra Murad’a karşı durumunu düzeltmiştir.
Etraftaki bütün engelleri bertaraf
eden Sultan II. Murad duruma hakim olunca Yakub Bey Osmanlı hükümdarıyla hoş
geçinme siyasetini takip etmiş Aydın ve Manisa beylikleri tamamen Osmanlılara
geçtiği halde kendisine dokunulmamış ve arada mevcut olduğu söylenen
akrabalığın bu hususta belki tesiri
olmuştur.
II. Yakub Bey, hanedanın hayatta
kalmış son temsilcisi idi. Artık ihtiyarlamıştı. 80 yaşını aşmış bulunuyordu.
Hayatta arzu edeceği pek fazla bir şey kalmamıştı. Yerini alacak erkek evlâdı
yoktu. Ülkesini kız kardeşlerinin çocuklarına bırakmak istemiyordu. Ölümünden
sonra ülkesinin Osmanlı Devleti’ne katılmasına karar verdi. II. Yakub Bey, bu
kararını bizzat Sultan II. Murad’a bildirmek üzere Osmanlı Devleti’nin merkezi
Edirne’ye gitti. Burada Sultan II. Murad’ı ziyaret ederek, kararını bildirdi
(1427). II. Yakub Bey, Edirne’den döndükten sonra öldü. Sultan II. Murad, Yakub
Bey’in ölümünden sonra vasiyeti gereğince beylik topraklarını ilhak etti.
Kütahya sancak beyliğine Timurtaş Paşazade Umur Bey’in oğlu Osman Çelebi’yi
göndererek bu beyliğe son verdi. Böylece 1429 yılından itibaren
Germiyanoğulları Beyliği toprakları tamamen Osmanlı Devletine katılmış oldu.
Osmanlı idaresine geçtikten sonra
önce bir sancak olan Kütahya daha sonra
şehzade sancağı ve Anadolu Eyaleti’nin merkezi haline getirilmiştir.
Yakub Beyin 1406 tarihli gümüş bir
sikkesi olup bir tarafında Kelime-i Şahadet diğer yüzünde Yakub bin Süleyman
hullede mülkühu yazıları vardır. Timur Kütahya’da iken Yakub Bey 1402-1403
tarihli iki gümüş sikke kestirmiştir. Bundan başka Yakub Bey’in Timur’un yüksek
hakimiyetini gösteren, bir yüzünde es Sultan Timur Han, diğer yüzünde Yakub bin
Süleyman durebe Germiyan klişeli bir gümüş sikkesi daha görülmüştür. Yakub
Bey’in diğer bir gümüş sikkesinde bir tarafında Yakub bin Süleyman diğer
yüzünde İbn-i Mehmed hullide mülkühu yazısı vardır. [35][36][37]
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu
Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu
Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2011
M. Akif Erdoğru, Türkiye Tarihi ve
Uygarlıkları III. Cilt, XIII. – XV Yüzyıllar Türkiye Tarihi Beylikler Dönemi,
İlya İzmir Yayınevi, İzmir 2015
Prof. Dr. Salim Koca, Anadolu Türk
Beylikleri, Genel Türk Tarihi, Cilt 5 Ortaçağ, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2002
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce
Anadolu’da Türkler, E yayınları, İstanbul 1979
Fahameddin Başar , Anadolu Beylikleri
El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2016
A.Sait Aykut, İbn-i Batuta Seyahatnamesi, Yapı
kredi yayınları, İstanbul
2004,
Cilt I
Ayşenur Kala, Tevarihi Al-i Osman
Aşıkpaşazade Tarihi, Kamer Yayınları, İstanbul 2015
Mustafa Çetin Varlık, İslam Ansiklopedisi, Türk Diyanet Vakfı
Yayınları, İstanbul 1996, Cilt XIV
Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar ve
Batı Anadolu Beylikleri Dünyası, Timaş Yayınları, İstanbul 2016
[1]
Prof. Dr. M. Akif Erdoğru, Türkiye Tarihi
ve Uygarlıkları III. Cilt, XIII. – XV Yüzyıllar Türkiye Tarihi Beylikler Dönemi,
İlya İzmir Yayınevi, 2015, İzmir, s.83
[2]
Beyliğin adı, önceleri bir aşiret iken sonradan hanedanı niteleyen Germiyan’a
nispet edilir, bkz; İslam Ansiklopedisi.
[3]
Germiyan Türkleri
[4]
Prof. Dr. Salim Koca, Anadolu Türk
Beylikleri, Genel Türk Tarihi Cilt 5 Ortaçağ, s 223-314
[5] İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve
Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK, 2011 Ankara, s.39
[6] A. Sait
Aykut, İbn-i Batuta Seyahatnamesi,
Yapı kredi yayınları, İstanbul 2004, Cilt 1, s. 408
[7] A. Sait
Aykut, İbn-i Batuta Seyahatnamesi,
Yapı kredi yayınları, İstanbul 2004, Cilt 1,
s. 409
[8] Claude
Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da
Türkler, E yayınları, 1979 İstanbul, s. 350
[9] Prof.
Dr. M. Akif ERDOĞRU, a.g.e., s. 83, 84, 85
[10]
Uzunçarşılı’nın bahsi geçen eserinin dipnotunda Hayrullah Efendi’nin
Germiyanlıların Oğuzların Avşar boyundan olduklarını beyan eder. Lakin bu bilgi
doğruluk kazanmış değildir.
[11]Fahameddin
Başar , Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker
Yayınları, Ankara 2016, s 203
[12] Salim
Koca, Anadolu Türk Beylikleri Genel Türk
Tarihi Cilt 5 Ortaçağ , s 223-314
[13] İ. H.
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve
Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK yayınları,
2011 Ankara, s 39
[14] Salim
Koca, Anadolu Türk Beylikleri Genel Türk
Tarihi Cilt 5 Ortaçağ, s 223-314
[15]
Fahameddin Başar, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker
Yayınları, Ankara 2016, s 204
[16] Adı
Cimri diye de geçer
[17]
Askerleri
[18] Salim
Koca, Anadolu Türk Beylikleri Genel Türk
Tarihi Cilt 5 Ortaçağ, s 223-314
[19]
Fahameddin Başar, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker
Yayınları, Ankara 2016, s 205
[20]
Şahabüddin Ömeri, Mesalikü’l-ebsar’da
Yakup Bey’in talimli askere sahip olup onlara manevralar yaptırdığını, Bizans
İmparatorluğunun bu beyliğe her sene yüz bin altın ile kıymetli hediyeler
verdiğini ve mübalağalı olarak iki yüz bin askeri olduğunu ( Germiyan beyliğine
tabi beylerin kuvvetleriyle beraber)
yazmaktadır.
[21] İ. H.
Uzunçarşılı, a.g.e., s 42
[22] İ. H.
Uzunçarşılı, a.g.e., s 41-43
[23] İslam
Ansiklopedisi
[24] Fahameddin
Başar, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2016, s
208
[25] Salim
Koca 1340’dan sonra diye belirtir ölüm yılını
[26] İ. H.
Uzunçarşılı, a.g.e., s 43-44
[27] Şah
Çelebi
[28] İ. H.
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve
Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK yayınları, 2011 Ankara, s 45
[29] Fahameddin
Başar,
Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2016, s
209-210
[30] Salim
Koca, Anadolu Türk Beylikleri Genel Türk
Tarihi Cilt 5 Ortaçağ, s 223-314
[31] Denizli
[32] Ayşenur
Kala, Tevarihi Al-i Osman Aşıkpaşazade
Tarihi, Kamer Yayınları, İstanbul 2015, s 114-117
[33]
Şeyhoğlu Mustafa Süleyman Şah’ın nişancılık ve defterdarlık görevlerinde
bulunmuştur.
[34] Fahameddin
Başar, Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2016, s
210
[35] Fahameddin
Başar,
Anadolu Beylikleri El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2016, s 210-213
[36] Salim
Koca, Anadolu Türk Beylikleri Genel Türk
Tarihi Cilt 5 Ortaçağ, s 223-314
[37] İ. H.
Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, TTK
yayınları, 2011 Ankara, s 47-53
Yorumlar
Yorum Gönder