Ana içeriğe atla

Zıplama Vakti: Merhaba Yeni Dünya

Bu yazıyı yazıyorum çünkü geçen sene (2016) bir film izledim. İntersteller (Yıldızlararası). Son sahne geçti, isimler akmaya başladı ama ben bekledim. Ekrana öylece baktım. Tüm görüntü ve sesler son bulunca elime kalemi alıp bir şeyler karalamaya başladım. Sonunun nereye varacağını bilmeden. Öyle ki ertesi gün derste, gece karalamaya başladığım yazının devamını yazarken buldum kendimi.


Aklıma ilk gelen şey "bir gün dünyamızı tamamen terk edersek eğer bunun sebebi ne olur, kim olur? Dünya dışı sebepler mi yoksa bizler mi?" Uzay araştırmaları, dünya dışı yaşam, Mars'ta koloni... Bunlar harika çalışmalar. Ancak demek istediğim, Dünya yok olunca ve yeni bir gezegende yaşamaya başlayınca mı akıllanacağız? Tam şu anda insanlık olarak en gelişmiş noktadayız. Ve geçen her dakika daha da zeki varlıklar olmaya devam edeceğiz. 

Tarihçiler günümüzün düşünce dünyalarıyla geçmişteki olayları açıklayamazlar. Bu hataya götürür. Bunun sonucunda doğru yargılara ulaşılamaz. Geleceği yorumlamakta buna mı benziyor acaba? 

Yeni dünyamıza savaş götürmeyecek miyiz? Yeni gezegenin insanlarında ego olmayacak mı? Yoksa akıllarınızdan geçen şu mu; ilk olarak, ırkımızın sürekliliğini garanti altına alıp, ardından dünya formlarımıza geri dönmek! 

Bu gezegene layık görmediğimiz değerleri o gezegende mi oluşturacağız? Acaba orada da fikirleri kelimelere sıkıştırıp adım adım yok oluşumuzu mu hazırlayacağız?


Hatalarımızı anlayıp havamızı temiz tutabilmek için elimizden geleni yapacak mıyız mesela? Öyleyse hemen şu soruyu soralım; neden burayı kirletiyoruz?

Orada da nüfusumuz artacak ve yayılacağız. Birbirimize üstün gelmek için savaşacak mıyız acaba? Bir bölge gelişirken diğerini geri bırakmak için var gücümüzle çalışacak mıyız? Orayı da yok etmeye mi gideceğiz? Nasıl olsa daha milyonlarca, milyarlarca yılımız olduğunu görüp günümüzü yok mu edeceğiz orada da? Burada yaptığımız gibi...
   
Yukarıda da değindiğim gibi, benim şu dakikada sahip olduğum beynim, o zamana kadar daha da gelişecek olan beyinlerin düşüncelerini sorgulayarak ukalalık mı ediyor acaba? Peki ya başarısız olursak? Hiçbir zaman 'başka dünyaya' gidemezsek? Düşünecek ve gelişecek bir beynimiz bile kalmayacak.

Karamsarlığımdan değil, ihtimaller sadece...

O gezegende de gelecek nesilleri düşünmeyeceksek niçin gidelim? Evrene daha çok zarar verebilmek için mi? Belki de evren bizim için bir deneme tahtası olarak var olmuştur/yaratılmıştır. Ve o gezegenden bu gezegene, o galaksiden bu galaksiye zıplaya zıplaya ilerleyeceğimiz maceramızın ilk zıplayışını Dünya'dan yapacağız. Kim bilir? 

Para hırsıyla yanıp tutuşanları bu hırslarından vazgeçirebilmek yakın zamanda ne kadar mümkün? Tamam, onları gözden çıkardık diyelim, onların yarattığı nesilleri nasıl koruyabiliriz? Televizyonlarda bunlar konuşulmaz. İnternette ise çok nadir tartışılıyor. Yazılsa da kaç kişi zamanını bunlara ayırıp okuyor? Daha önemlisi kaç kişi düşünüyor?

Bu dünyayı, bedensel emanetlerini/bedenlerini yalnızca ruhsal dünyaya ulaşmak adı altında acımadan yok eden biz insanlar, yeni gezegenimizde nasıl bir hayat benimseriz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. 

Gezegenimiz kadar güzel ve yaşanası bir gezegen hala bulunamadı! Bu oldukça dikkate alınması gereken bir bilgi, bu sebeple tekrarlama ihtiyacı duydum. Bunu aklımızdan çıkarmadan yaşamalıyız. 

"Sera etkisini artırmaya yetecek kadar muazzam miktarda karbondioksit salıyoruz. Yeryüzünün iklimi istikrarsızlaştırmak ve kozmozdaki tek yuvamız olan bu cenneti bir cehenneme dönüştürmek çok zaman almayabilir." Carl Sagan ise bunları söylemiş. Bunları söylediğinde 1980'lerdeydik. O zamandan günümüze inanılmaz miktarda karbondioksit salmaya devam ettik ve devam ediyoruz.

Her şey gerçekte neye değer verdiğimize ve harekete geçme niyetimize bağlı. Dünyayı daha yaşanır kılmak için çok geç kalmış değiliz. Ben değil istatistikler söylüyor.

Son olarak, yeni nesil "Cosmos" belgeselinde duyduğum bir cümleyle yazıma son veriyorum: "Bilim ne kadar çok kişi tarafından sahiplenilirse kötüye kullanılması da o kadar zorlaşır."



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk