Backfire Effect; ne kadar kanıt sunulursa sunulsun, belli bir düşünceye sahip insanları düşüncelerinden vazgeçiremeyeceğinizi ortaya koyan psikolojisi teorisi.
Sanırım hepimizin aşina olduğu bir durum. Karşılıklı olarak bir tartışma yapılır, ama bu tartışma sırasında kimse düşüncelerinden vazgeçmez. Neden vazgeçsin ki? Açıklıyorum!
Amerika'da bir araştırma yapılır. 2006 yılında Brendan Nyhan ve Jason Ryfler adında iki psikolog karşıt politik görüşleri destekleyen uydurma makaleler hazırlarlar. Makaleler genellikle toplumda yanlış bilinen görüşleri savunur şekilde yazılmıştır. Deneklere önce uydurma olan makale verilir ve ardından gerçek makaleler verilir. Tamamen uydurma olan makalede, Irak'ta nükleer silah bulunduğu yazarken, gerçek makalede nükleer silah bulunmadığı yazmaktadır. Savaş yanlısı olanlar ilk makaleyi kabullenip ikinci makaleyi reddederler.
İşin asıl ilginç yanı ise gerçek makaleyi okuduktan sonra yanlış düşüncelerine iyice sahip çıkmalarıdır.
Sonuç; insanların inançlarının tutarsız yönlerinin ortaya çıkmasıyla, inançlarına daha fazla sahip çıkmaları durumuna Backfire Effect denir. İnsanlar doğru olan bilgiler dahi önlerine getirilse fikirlerini değiştirmezler çünkü, "iddiasının yanlış olduğunu kabullenmek insan için bir tehdittir". Zihinsel ahenksizlikten kaçınmak için bir psikolojik savunma mekanizması uygulamış olurlar.
2006 senesinde yapılan başka bir araştırma yine ilginç sonuçlar ortaya çıkartıyor. Stony Brook Üniversitesi'nden Charles Taber ve Milton Lodge'un deneyi sonucu, eğitimli kişilerin kanaatlerini değiştirebilecek yeni bilgilere, sofistike ve eğitimli olmayanlara göre çok daha kapalı olduğu ortaya çıkmış. Bu yazıyı oluştururken yazısından faydalandığım Cemal Tunçdemir bu araştırmanın şu açıdan önemli olduğunu da ekliyor; bu eğitimli kişiler demokrasi teorisinin en ağırlıklı dayandığı kişiler.
Bu duruma yol açan ise "eğitimli cahillik". Bilgi olarak kabul ettiğimiz şeylerin çoğu aslında kanaatten başka bir şey değil. Ve kaynağı belirsiz, yanlış, eksik bir bilgiye bile, kanaatimizi takviye ettiği için sorgulamaksızın kabul etmeye eğilimliyiz. Böylece doğru bilgilere hep daha az kulak vermeye başlıyoruz. Fark ettiniz mi, aslında dünyamız için ne kadar korkunç bir durum? Bunun adı da eminim, ben haklıyım sendromu.
Ayrıca, bir yanlış bilgi hakkında bu kadar ısrar etmemizin sebebini güdülenmiş düşünme olarak adlandırıyorlar. Neye güdülenmişsek bu inancımızı destekleyecek bilgileri arıyoruz. Ve onu bulduğumuzda bilginin sağlam olup olamadığına aldırmıyoruz.
Backfire Effect, eminim ben haklıyım sendromu, eğitimli cahillik, güdülenmiş düşünme. Ne kadar çok kavram var insanların keçi inadına sahip olduklarını açıklamak için.
Bu yazılanlar Bacfire Effect'in ve psikolojik olarak bu durumun neden olduğuna dair kanıtlardı. Her sorunun bir çözümü, her hastalığın bir şifası var, peki ya bunun? İkinci kısım da bunu anlatmaya çalışacağım ancak uygulama alanında ipler tamamen sizin elinizde. Dikkat edin düşüncesini değiştiren siz olmayın.
"İnsanlar bizim gibi düşünmüyorlar çünkü bizi dinlemiyorlar. Bizi dinleseler yanlış fikirlerini anında değiştirecekler" diye düşünmemiz büyük bir yanılgı. Bu büyük yanılgının sebebi ise insanı akıldan ve bu akla hitap eden rasyonal bilgiden ibaret görmektir.
Timoty Wilson isimli bir doktor "Strangers to Ourselves" kitabında şöyle bir noktaya değinir: "İnsan beyni sadece bir an içinde 11 milyon parça bilgiyi algılayabilir. Ancak en cömert tahminler bunun sadece 40 tanesinin farkında olabileceğimiz yönünde. Yani düşünce ve yargılarımızın çoğunun asıl kaynağının farkında bile değiliz."
10 yıl kadar önce Yale Üniversitesi'nde Leonid Rozenblit ve Frank Keil, insanların işleyişini bildiklerini sandıkları bir çok durumda aslında bilgilerinin yüzeysel olduğunu ifade etmişlerdir. Bir deney yapılır ve deneye katılanlara günlük hayatta aşina oldukları şeyler hakkında sorular sorulur. Bu konularda ne kadar iyi bilgiye sahip olduklarını düşündüklerini sorup derecelendirmeleri istenir. Daha sonra bu işler hakkında bildiklerini anlatmaları ve konuyla ilgili soruları yanıtlamaları istenir. Deneye katılanlar detaylı ve asıl teste tutulduktan sonra, ilk olarak bu konulardaki derecelerine göre daha kötü bir derece verirler.
Sonuç; "bir eşyaya olan aşinalığımız ile onun hakkında detaylı bilgi sahibi olmayı birbirine karıştırıyoruz."
"Ne oldu şimdi, eşyanın nasıl çalışıp çalışmadığını bilmekle anlattıklarının ne alakası var" diyebilirsiniz. Ama önce şu son deneyi de okuyun.
Amerika'da bir deney daha yapılır. Her zaman olduğu gibi... Bir anket aracılığıyla katılımcılara sağlık, karbon salınımı, eğitim, ABD'nin İran politikası gibi birkaç konu hakkında soru yöneltilip düşüncelerini söylemeleri istenir. Bundan sonra bunların aralarından da ayrı bir grup oluşturarak daha farklı bir şey istenir. Bu görüşleri savunma nedenleri, savundukları politikanın işleyişi, neden-sonuç şeklinde adım adım açıklamaları istenir.
Sonuç; "Birinci grup görüşlerinde hala ısrarcı iken ikinci grup biraz daha yumuşamıştır. Çünkü bildiklerini düşündükleri konuları aslında sağlam savunacak kadar bilmedikleri ortaya çıkmıştır."
Cemal Tunçdemir'in yazısının sonuç bölümü ise şöyle; "İnsanı açık fikirli hale getirecek, fanatizm ve kutuplaşmaya ilaç olacak en önemli şey 'bilgi' ve 'akılcı ikna çabası' değil, 'diyalog ve güven ortamı'".
Mark Twain'in buraya tam oturan sözüyle yazımızı bitirelim: "Başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değil, bildiğimizden emin olduğumuzu sandığımız şeylerdir."
Kaynaklar:
1- Sosyal Medya Yalanlarına Niçin İnanıyoruz - amerikabülteni.com
2- Israrla Yanlışı Savunma Durumu - onedio.com
Sanırım hepimizin aşina olduğu bir durum. Karşılıklı olarak bir tartışma yapılır, ama bu tartışma sırasında kimse düşüncelerinden vazgeçmez. Neden vazgeçsin ki? Açıklıyorum!
Amerika'da bir araştırma yapılır. 2006 yılında Brendan Nyhan ve Jason Ryfler adında iki psikolog karşıt politik görüşleri destekleyen uydurma makaleler hazırlarlar. Makaleler genellikle toplumda yanlış bilinen görüşleri savunur şekilde yazılmıştır. Deneklere önce uydurma olan makale verilir ve ardından gerçek makaleler verilir. Tamamen uydurma olan makalede, Irak'ta nükleer silah bulunduğu yazarken, gerçek makalede nükleer silah bulunmadığı yazmaktadır. Savaş yanlısı olanlar ilk makaleyi kabullenip ikinci makaleyi reddederler.
İşin asıl ilginç yanı ise gerçek makaleyi okuduktan sonra yanlış düşüncelerine iyice sahip çıkmalarıdır.
Sonuç; insanların inançlarının tutarsız yönlerinin ortaya çıkmasıyla, inançlarına daha fazla sahip çıkmaları durumuna Backfire Effect denir. İnsanlar doğru olan bilgiler dahi önlerine getirilse fikirlerini değiştirmezler çünkü, "iddiasının yanlış olduğunu kabullenmek insan için bir tehdittir". Zihinsel ahenksizlikten kaçınmak için bir psikolojik savunma mekanizması uygulamış olurlar.
2006 senesinde yapılan başka bir araştırma yine ilginç sonuçlar ortaya çıkartıyor. Stony Brook Üniversitesi'nden Charles Taber ve Milton Lodge'un deneyi sonucu, eğitimli kişilerin kanaatlerini değiştirebilecek yeni bilgilere, sofistike ve eğitimli olmayanlara göre çok daha kapalı olduğu ortaya çıkmış. Bu yazıyı oluştururken yazısından faydalandığım Cemal Tunçdemir bu araştırmanın şu açıdan önemli olduğunu da ekliyor; bu eğitimli kişiler demokrasi teorisinin en ağırlıklı dayandığı kişiler.
Bu duruma yol açan ise "eğitimli cahillik". Bilgi olarak kabul ettiğimiz şeylerin çoğu aslında kanaatten başka bir şey değil. Ve kaynağı belirsiz, yanlış, eksik bir bilgiye bile, kanaatimizi takviye ettiği için sorgulamaksızın kabul etmeye eğilimliyiz. Böylece doğru bilgilere hep daha az kulak vermeye başlıyoruz. Fark ettiniz mi, aslında dünyamız için ne kadar korkunç bir durum? Bunun adı da eminim, ben haklıyım sendromu.
Ayrıca, bir yanlış bilgi hakkında bu kadar ısrar etmemizin sebebini güdülenmiş düşünme olarak adlandırıyorlar. Neye güdülenmişsek bu inancımızı destekleyecek bilgileri arıyoruz. Ve onu bulduğumuzda bilginin sağlam olup olamadığına aldırmıyoruz.
Backfire Effect, eminim ben haklıyım sendromu, eğitimli cahillik, güdülenmiş düşünme. Ne kadar çok kavram var insanların keçi inadına sahip olduklarını açıklamak için.
Bu yazılanlar Bacfire Effect'in ve psikolojik olarak bu durumun neden olduğuna dair kanıtlardı. Her sorunun bir çözümü, her hastalığın bir şifası var, peki ya bunun? İkinci kısım da bunu anlatmaya çalışacağım ancak uygulama alanında ipler tamamen sizin elinizde. Dikkat edin düşüncesini değiştiren siz olmayın.
"İnsanlar bizim gibi düşünmüyorlar çünkü bizi dinlemiyorlar. Bizi dinleseler yanlış fikirlerini anında değiştirecekler" diye düşünmemiz büyük bir yanılgı. Bu büyük yanılgının sebebi ise insanı akıldan ve bu akla hitap eden rasyonal bilgiden ibaret görmektir.
Timoty Wilson isimli bir doktor "Strangers to Ourselves" kitabında şöyle bir noktaya değinir: "İnsan beyni sadece bir an içinde 11 milyon parça bilgiyi algılayabilir. Ancak en cömert tahminler bunun sadece 40 tanesinin farkında olabileceğimiz yönünde. Yani düşünce ve yargılarımızın çoğunun asıl kaynağının farkında bile değiliz."
10 yıl kadar önce Yale Üniversitesi'nde Leonid Rozenblit ve Frank Keil, insanların işleyişini bildiklerini sandıkları bir çok durumda aslında bilgilerinin yüzeysel olduğunu ifade etmişlerdir. Bir deney yapılır ve deneye katılanlara günlük hayatta aşina oldukları şeyler hakkında sorular sorulur. Bu konularda ne kadar iyi bilgiye sahip olduklarını düşündüklerini sorup derecelendirmeleri istenir. Daha sonra bu işler hakkında bildiklerini anlatmaları ve konuyla ilgili soruları yanıtlamaları istenir. Deneye katılanlar detaylı ve asıl teste tutulduktan sonra, ilk olarak bu konulardaki derecelerine göre daha kötü bir derece verirler.
Sonuç; "bir eşyaya olan aşinalığımız ile onun hakkında detaylı bilgi sahibi olmayı birbirine karıştırıyoruz."
"Ne oldu şimdi, eşyanın nasıl çalışıp çalışmadığını bilmekle anlattıklarının ne alakası var" diyebilirsiniz. Ama önce şu son deneyi de okuyun.
Amerika'da bir deney daha yapılır. Her zaman olduğu gibi... Bir anket aracılığıyla katılımcılara sağlık, karbon salınımı, eğitim, ABD'nin İran politikası gibi birkaç konu hakkında soru yöneltilip düşüncelerini söylemeleri istenir. Bundan sonra bunların aralarından da ayrı bir grup oluşturarak daha farklı bir şey istenir. Bu görüşleri savunma nedenleri, savundukları politikanın işleyişi, neden-sonuç şeklinde adım adım açıklamaları istenir.
Sonuç; "Birinci grup görüşlerinde hala ısrarcı iken ikinci grup biraz daha yumuşamıştır. Çünkü bildiklerini düşündükleri konuları aslında sağlam savunacak kadar bilmedikleri ortaya çıkmıştır."
Cemal Tunçdemir'in yazısının sonuç bölümü ise şöyle; "İnsanı açık fikirli hale getirecek, fanatizm ve kutuplaşmaya ilaç olacak en önemli şey 'bilgi' ve 'akılcı ikna çabası' değil, 'diyalog ve güven ortamı'".
Mark Twain'in buraya tam oturan sözüyle yazımızı bitirelim: "Başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değil, bildiğimizden emin olduğumuzu sandığımız şeylerdir."
Kaynaklar:
1- Sosyal Medya Yalanlarına Niçin İnanıyoruz - amerikabülteni.com
2- Israrla Yanlışı Savunma Durumu - onedio.com
Yorumlar
Yorum Gönder