Ana içeriğe atla

Kedi


Öyle sabrediyordu ki saatlerdir dönüp durduğu odada. Sonra bir patırtı geldi dışarıdan ve koşarak camı açtı, birbirlerinin yakasından tutmuş iki adam gördü. Komşu dükkanların camı çerçeveyi indirmiş ve sanki mahallenin kedilerini korkutmak için ant içmişçesine koca ağızlarıyla yeri yerinden oynatıyorlardı.

Adam düşünceliydi fakat dikkati o saçma kavgadan sonra biraz da olsa dağıldı. Camdan uzaklaştı ve dikkatini porselen kedi heykelciklerine çevirdi. Parmağıyla toz var mı diye yokladıktan sonra içeriden ıslak bir bez getirdi ve heykelcikleri silmeye başladı. Bir an için iyi gelmişti bu ona. Sonra ayıldı ve yarım saat öncesinin telaşına tekrar kapıldı. Adam öyle sabırlıydı ki porselen kedicik çatlayabilirdi. Öyle umarsızdı ki, koltuğa bir oturup bir kalkıyordu. Birkaç saat daha evin içini bilmem kaçıncı kez gezdikten sonra askıdan ceketini aldı ve kapıdan dışarı çıktı. Evini kilitlememişti.
            
Neydi bu kadar acele olan ve bunca telaştan ve sabırdan sonra kapıdan fırlatan o küçük gövdeli orta yaşlarındaki adamı. Belki canına tak etmişti. Sancılı rüyaların ve kederli maviliklere bakan ev manzarasından bunalmış, öyle vurdum duymaz bir şekilde kaçıvermişti evden.
            
Yolda ilerlerken adam kedilerden gözlerini ayırmıyor, köpeklere hırlıyor ve insanlara çarpıp duruyordu. Sağdan soldan geçen insanlar kadın erkek hiç fark etmeksizin adama küfür ediyor, köpekler onu kovalıyor, kediler ise adamın elinde yemek var sanıp ilk başta ona yanaşıyor fakat yemek göremeyince küstah bir sesle mırıldanıp ondan uzaklaşıyorlardı. Akşam iyice kendini belli eder olmuş, hava soğumuştu. Adam geri dönmek istemese de evinin yolunu tutmuştu. Apartmandan içeri girdi, kendi dairesine ulaştı fakat o da neydi? Kapısı açıktı ve yerlerde kedi porselenleri paramparça bir haldeydi. Adam direkt kedi porselenlerine dikti gözünü sanki başka hiçbir şey umurunda değildi. Birkaç dakika gözyaşı döktükten sonra kendine geldi ve kapıyı kapadı. Yatak odasına gidip yatağına kirli üst başıyla uzandı. Tavana bakıp ağlamaya devam etti. Kedi porselenlerinden kim ne istemişti? Adam birkaç saat boyunca ağladıktan sonra uykuya dalmış rüyasında bile o çok sevdiği kedi porselenlerini görmüştü.
            
Birden yataktan zıplayarak uyandı ve mutfağa gitti. Su kaynatmak için çaydanlığa su koydu ve ocağın ateşini açtı. Su ısınmıştı.  Bardağına koyduğu kahvenin üstüne su ekledi ve bolca şeker koyduktan sonra tamı tamına bir dakika boyunca bardağı kaşıkla karıştırdı.
            
Adam oturma odasına gitti ve hala yerde olan kırık kedi porselenlerine bir daha bakıp iç geçirdi. Televizyon kumandasına yöneldi ki tam bir gün yani 24 saat öncesi aklına geldi. O bile unutmuştu neden evde saatlerce dolandığını ve neye sabrettiğini. Sonra farkına vardı. Ayağa kalktı ve dalgın bakışlarla banyoya yöneldi. Adam sanki o acıyı tekrar yaşıyor ve öyle pişman oluyordu ki… Keşke az daha sabırlı olsaydı. Banyo kapısını açtı ve yerde yatan bir kadın cesedi gördü. Yanına uzandı ve bağırdı “Neden yaptın, neden yaptın!” diye. Sonra her şey yerine oturdu. Beynindeki cevapsız kalan her şeye cevap bulmuştu.

            
...24 Saat Önce...
            
Adam uyanmış ve kedi porselenlerinin başına geçmiş hepsini özenle temizliyordu. Banyodan bir acayip ses gelmesiyle adam elindeki porseleni yere düşürmüştü. Ardından banyoya yürümüş ve sesi çıkartan kadına bas bas bağırmıştı. Kadın onu iteklemiş adamın başı kedi biçimindeki saatine çarpmış ve o da yere düşmüştü. Adam iyice çileden çıkmış ve yerdeki saat camını almasıyla kadının boğazına saplamıştı. Kadın, camın boğazına saplanmasıyla neye uğradığını şaşırmış ve adama üzgün gözlerle kısa bir an bakmış ardından yere yığılmıştı. Adam o anın heyecanını atlattıktan sonra yere düşen kadının buruşuk ellerini tutmuş ve sanki kanın akmasını engellemek için boynuna yapışmıştı. Elinden bir şey gelmeyeceğini daha doğrusu çok geç olduğunu anlayan adam azgın hayvanlar gibi böğürmüş ve evdeki bütün kedili porselenleri kırmış, saatler sonra evi terk edip kafasını dağıttıktan sonra eve gelmişti.

            
...Şimdi...
            
Adam bir daha ceketini üstüne alıp evden çıktı ve her gördüğü insana sataşıp kendisi korktuğu için yapamadığı işi başkalarının sebep olmasını istiyordu fakat istediği olmuyordu. En sonunda ağlayarak, yüksekçe bir yere çıkıp kendini boşluğa attı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk