Ana içeriğe atla

Bayraklı Höyüğü ve Smyrna


Bayraklı Höyüğü, Smyrna’nın ilk kurulduğu yerdir. Bayraklı Höyüğü (İ.Ö. 3000-300) kayalık bir tepe ve üzerindeki yerleşme tabakalarından oluşmaktadır. Burada ele geçen en erken buluntular İ.Ö. 3000'e ait seramik parçalarıdır. İlk yerleşme Eski Tunç Çağı’na aittir. Tunç çağlarındaki yerleşmeler höyüğün küçük bir bölümünü kaplıyorken, Hellen çağlarında yerleşim, bugün modern duvarlarla çevrili sit alanının çok daha dışına taşmaktadır. Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev İ.Ö. 925 ile İ.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45x4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı.

Smyrna kenti höyük üzerinde İ.Ö. 11. yüzyılda bir Aiol (Antik Yunanistan'daki başlıca 4 kavimden biri) kenti olarak kurulmuş ve İ.Ö. 1000-300 arasındaki 700 yıllık süreç içerisinde gelişmiştir.

Eski İzmirliler kentlerini, İ.Ö. 9. yüzyıldan itibaren kerpiç tuğlalarla örülmüş bir sur ile korumaya başlamışlardır. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Kent-devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçim, tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.

İ.Ö. 11. ve 9. yüzyıllar arasında tek odadan oluşan bahçe içinde evlerle Smyrna, köy düzeninde bir yerleşmedir. Planı ve tarihi kesin olarak bilinen Batı Anadolu’nun en eski evi buradaki Oval Ev’dir.


Smyrna’da özellikle İ.Ö. 750-550 tarihleri arasında, mimarlık alanında büyük bir atılım gerçekleşir. Aiol düzenindeki sütun başlıkları ile Anadolu’nun en eski Athena Tapınağı burada inşa edilmiştir. Athena Tapınağı (İ.Ö. 725-546) Aiol düzeninde 6x10 sütunlu bir peripterostur (çevresi sütunlarla çevrili tapınak). İ.Ö. 546’da olagelen Pers saldırısı ile tapınak işlevini yitirir. Bu tarihten sonra kullanılmamıştır. Athena Tapınağı’nın güneydoğu köşesinde bir tapınak yapısının temelleri daha vardır. Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri İ.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Tanrıça Athena'ya sunulan armağanların bir çoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (İ.Ö. 640-580), Doğu Helen dünyasının en eski mimarlık eseridir.

Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7. yüzyılın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu. İleride İ.Ö. 5. yüzyılda Hippodamos (Antik Yunanistanlı bir şehir planlamacısı) tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın Doğu'da çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İyon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır.

İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında ev mimarisi gelişme gösterir. Evlerin hepsi megaron (uzun ev modeline uygun kısa tarafında giriş bölümü olan dehliz ve dikdörtgen, büyük bir merkezi ocağı ile sütunlu bir girişi bulunan bir evtüründe yapılardır. Toplantı Megaronu ve Çifte Megaron bunların en güzel örnekleridir. Bunlar, Doğu Helen mimarisinin eşsiz eserleridir.

Athena Caddesi: Smyrna’nın İ.Ö. 7. yüzyıl sonundan itibaren İ.Ö. 4’üncü yüzyıl da dahil olmak üzere kullanılan, Athena Tapınağı’nın önünden başlayıp batıda, limanda son bulan bir ana caddesi vardır. Athena Caddesi İ.Ö. 6. yüzyılın başından itibaren, kendisine dik olarak ulaşan birbirlerine paralel sokaklarla bir geometrik doku oluşturur.

Çifte Megaron: Smyrna’da İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısına ait evlerin hepsi megaron türünde yapılardır. Bazı evlerde dış duvara paralel olarak yerleştirilmiş birer su kanalı da vardır. İ.Ö. 6. yüzyıldaki en belli başlı ev örneği Çifte Megaron’dur. Megaronun tabanı taş bloklarla kaplıdır. Önündeki mekânlar avlu olarak kullanılmıştır. Çok odalı, avlulu ev tipinin ilk örneklerinden biridir.

Anıtsal Çeşme: Surun güneydoğu köşesinde Smyrna’nın anıtsal çeşme yapısı yer alır. İlk olarak 1948-1951 yılı kazılarında açılmış, 1995 yılındaki çalışmalarla bütünüyle ortaya çıkarılmıştır. Çeşme, hem kente hem de kent dışına hizmet veren bir yapıdır. Bindirme tekniğinde andezit taştan inşa edilmiştir. Çeşme, yapım tekniği ve anıtsal binası ile Adalar ve Yunanistan da dahil olmak üzere Batı dünyasındaki bu tür mühendislik yapılarının günümüze kadar korunmuş şimdilik en erken ve en eski örneğidir.

Tantalos Mezarı: Bayraklı Höyüğü’nden bir zamanlar çok güzel görünen buradaki Tantalos Mezarı, son elli yılda üzerine ve çevresine yapılan inşaatlarla yok olmuş durumdadır. Ekrem Akurgal, 1946 ve 1950 yıllarındaki Bayraklı raporlarında 31 metre çapındaki Tantalos Mezarı’nın Arkaik Dönem’e ait olduğunu ve 7. yüzyılın sonlarında ya da 6. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olduğunu belirtmiştir. İ.Ö. 630-545 tarihleri arasındaki süreç Smyrna’nın parlak çağıdır. Bu dönem boyunca İzmir’de öteki İyon kentlerinde olduğu gibi bir kral ya da tiran tarafından idare ediliyordu. Bu nedenle büyük bir olasılıkla tümülüs, kenti idare eden kimsenin mezarı olmalıdır. Burada, ayrıca İ.Ö. 4. yüzyıla ait üç adet tümülüs daha vardır.

Bu arada Smyrnalı’lar tarımcılıkla yetinmeyip Akdeniz ticaretine katılırlar. İzmir’in zenginliği ve gelişkinliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. İ.Ö. 610-600 yıllarında Lydia orduları İzmir’i ele geçirip kenti yakıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar. Eski İzmir’in çöküşü, Anadolu’da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers İmparatoru orduları Anadolu’da ilerlerken, Lydia krallığına karşı Ege’nin kıyı kentlerinin kendisini desteklemesini istemişti. Bu isteğe uymayan Ege’nin kıyı kentlerini cezalandırmak amacıyla, Pers İmparatoru Lydia’nın başkenti Sardes’i ele geçirdikten sonra, diğer kıyı kentleriyle birlikte İzmir’e de saldırdı. Pers Ordularının saldırısı sonucu İ.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra Bayraklı’daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim olmadı.

Bayraklı Höyüğü'nü 3D olarak gezmek için: https://www.izmirtimemachine.com/index.html

İÖ 4. yüzyılın sonlarına doğru yeni Smyrna kenti, antik kaynaklardan da bilindiği gibi körfezde, Bayraklı’dan 20 stadion (metrik sistemde 185.4 metreye karşılık gelmektedir) uzaktaki Pagos’ta (Kadifekale) kurulur.

Helenistik Dönem ve Roma Dönemi kentinin Akropolüdür (yüksekte bulunan şehir). M.Ö. 334 te Pagos dağı eteklerinde bir tepe üzerinde bulunan kale Anadolu’yu Pers egemenliğinden kurtaran Makedonya Kralı Büyük İskender’in isteği ile yapılmıştır. Bugün Kadifekale olarak adlandırılan Pagos dağının adının antik kaynaklarca Grekçe’de ‘Tepe’ anlamına gelir.

Helenlerin istedikleri Bayraklı Tepekule’de sıkışmış olan Smyrna kentinin yeniden inşa edilerek Efes, Bergama, Rodos, İskenderiye gibi zamanın ticarette ve liman işletmesinde ileri gitmiş şehirleri ile boy ölçüşebilecek bir şehir düzeyine erişmesidir. Böyle bir şehrin eski İzmir’de kurulması hem konum ile hem de alanın küçüklüğü nedeniyle imkânsız olduğundan, İskender, bugün Kadifekale olarak bilinen Pagos Tepesi ve eteklerine yeni şehri kurmayı düşünür. Efsaneye göre; "İzmir’e gelen Büyük İskender, o zaman ormanla kaplı 'Pagos' denilen Kadifekale’de Nemesis kutsal alanında (İzmirliler çifte Nemesisi yani ikili su perisini kutsal sayarlardı) avlanırken bir ara ulu bir çınarın altında uykuya dalar, rüyasında gördüğü iki Nemesis, İskender’den yeni İzmir kentini uyuduğu tepenin eteklerinde kurmasını ister, uykusundan uyanan İskender, Klaros’un Apollon kâhinine gördüğü rüyayı anlatarak fikrini sorar, kâhin rüyayı tek bir cümlede yorumlar: 'Kutsal Melez Çayı kenarındaki Pagos Tepesi eteklerinde yerleşecek İzmirliler, eskisinden dört kez daha mutlu olacaklardır.'"

Bu yeni İzmir’in kuruluşunda İskender’in Pagos'ta gördüğü rüyanın yorumuna dayanmak yerine, dönemin deniz ve karada gelişen ticari potansiyelinin gelişmesinin dayattığı zorunluluk nedeniyle burada kurulmuş olduğuna inanmak, günümüz için çok daha bilimsel bir yaklaşımdır.

Kadifekale’den günümüze yalnızca kalenin batısındaki 5 kulesi ile güneyindeki duvarlarının bir bölümü kalmıştır. Kale içerisinde ise bir dehliz ve su sarnıcı kalıntısı vardır. Zemin seviyesinin altındaki tonozlu yapılar ve sarnıçlar kalenin zenginliklerindendir. Bunların dışında şehir agorası ve antik tiyatrosundan bahsedilebilir:

Smyrna Agorası kentin merkezinde, bu bölgedeki ızgara kent planına uygun olarak dikdörtgen bir alanı kapsamaktadır. Smyrna'nın idari, siyasi, adli ve ticari merkezi durumundaydı. Agora'nın planlandığı alandaki arazi eğimi, batı ve kuzeyde inşa edilmiş, bugün kalıntıları görülen bodrum katları ile giderilmiştir. Agora avlusu bodrum katların üst seviyesine kadar dolgu yapılarak yükseltilip bir teras haline getirilmiştir. Oluşturulan bu teras düzleminin etrafı ise portikolarla çevrelenmiştir. Smyrna Agorası Bizans ve Osmanlı dönemlerinde ise mezarlık alanı olarak kullanılmıştır.

Antik kent merkezine yakın konumlandırılan ve üç katlı inşa edilen Agora, İ.S. 178 yılında büyük bir depremle yıkılmış ve imparator Marcus Aurelius tarafından yeniden inşa edilmiştir.

120x80 m. genişliğinde dikdörtgen planlı bir avlunun çevresine sıralanmış sütunlar ve bunları birleştiren kemerler üzerine inşa edilmiş üç katlı bir yapı olduğu anlaşılan Stoa’nın üst katları depremler nedeniyle yıkıldığından, günümüze ancak iki katı ulaşabilmiştir.

Burada bulunan yazıtlar İ.S. 178’deki depremden sonra buraya yardım edenler hakkında bilgi verir.

Bugün Agora'da Batı Portiko'nun büyük kısmı ve Doğu Portiko'nun küçük bir bölümü ile kuzeydeki Bazilikanın tamamı ortaya çıkarılmıştır. Yeşil alan olarak kullanılan ören yerinin güneyindeki alanda Güney Portiko yapısının olması beklenmektedir. Son yıllardaki kazı çalışmaları ile Batı Portiko’ya bitişik bir Bouleuterion/Odeion'un varlığı tespit edilmiştir. Kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılan bir başka kentsel bulgu da agoranın hemen kuzeyinde doğu-batı doğrultusunda uzanan ve Kuzey Cadde olarak adlandırılan caddedir. Buluntular içindeki bir arşitrav bloğu üzerindeki yazıt diğer antik kaynaklar tarafından ifade edilen agora içinde veya yakınında bir Nemesis Tapınağı'nın varlığını işaret etmekteyse de henüz bu tapınağın yerine ilişkin saptamada bulunmak mümkün olamamıştır.

Tiyatronun ön kısmında, Romalı mimar Vitrivius’un önerdiği şekilde büyük bir Portiko bulunmaktaydı. Tiyatroya gelen halk, şiddetli yağmur yağdığında Portiko’ya sığınıyordu.

Çapı 155 metre olan tiyatro, Kadifekale yamaçlarında üç bölüm halinde yapılmıştır. Yaklaşık seyirci kapasitesi 20.000 kişidir. 55 metre uzunluğunda ve 40 metre yüksekliğinde bir sahne binasına sahiptir. Bu özellikleri ile antik dünyanın en büyük tiyatrolarından biri konumundadır.

Görsel Kaynak: Sinan Paksoy; Nil Dirlik, Erken Demir Çağı'ndan Arkaik Çağ'a Kıta Yunanistan'da Konut Tipleri, Tarih Okulu Dergisi, Aralık 2017, Yıl: 10, Sayı: XXXII, ss. 847-884.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk