XIV. yüzyıl başında Büyük Menderes’ten itibaren Tire, Ayasuluk(Selçuk) ve Birgi bölgesinde kurulan bir Türk beyliğidir.
13. yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu
Selçuklu Devleti’nin kuvvetten düşmesi dolayısıyla uçlardaki nüfuzunun günden
güne azalması, Bizans’ın da daha çok Balkanlara önem vermesi yüzünden
Anadolu’yu mukavemetsiz[1]
bırakması gibi sebeplerle batıdaki uç beylikleri saldırı durumuna geçmişlerdir.
Aydınoğulları Beyliği kurucusu Mübarizeddin Gazi Mehmed Bey de ilk zamanlarda
Germiyan ordusu subaşısı idi. Germiyanoğlu beyi, Aydınoğlu'nu Ege taraflarına
göndermiş ve o da zaptettiği yerlerde bir beylik kurmuştur. Batı Anadolu'da
Büyük Menderes nehrinden kuzeye olan Türk istilâsı şu suretle gelişmiştir:
Lidya’dan kuzeye doğru Mizya (Balıkesir ve havalisi) ve Hellespont'a kadar olan
yerler Kalem Bey ile oğlu Karasi tarafından ve Filadelfiya yani Alaşehir
batısından itibaren Ege Denizi’ne doğru olan saha Saruhan Bey tarafından ve
Büyük Menderes'ten itibaren Tire, Birgi ve Ayasuluk taraflarını da Menteşe Bey'in damadı Sasa Bey almışlardı (1304). Fakat Sasa Bey'e karşı rakip çıkan
Germiyan subaşısı Aydınoğlu Mehmed Bey buraları 1307'de Sasa Bey'in elinden
almış ve aralarındaki muharebede Sasa Bey maktul düşmüştür.
Mehmed Bey idaresi altındaki yerleri beş
oğlu arasında paylaştırdı ve kendisi en küçük oğlu ile birlikte Birgi’ye
yerleşti. Bu arada Ayasuluk’ta bir donanma meydana getirdi. Bu donanma ile
1319’da Sakız Adası'na bir baskın yaptıktan başka, iki buçuk yıllık bir
kuşatmadan sonra Sakız hâkimi Cenovalı Martino Zaccaria idaresindeki İzmir
Limanı’nı ele geçirdi (1328 veya 1329).
Mübârizeddin Mehmed Bey ölünce (1334)
yerine kardeşlerinin ısrarlarıyla Umur Bey geçti. 1330’larda Al-‘Umari; Karesi,
Saruhan, Menteşe ve Aydın beylerini deniz gazalarıyla tanınmış beyler, guzat f’il-bahr olarak tasvir eder;
aralarında daimi olarak cihat yapan bir bey olarak Umur Bey’i ayrı tutar. Onun
beyliğinin ilk günlerinde Venedik, Rodos ve Kıbrıs filolarından meydana gelen
bir Haçlı donanması İzmir’i almak için taarruz ettiyse de geri çekilmek zorunda
kaldı (Eylül 1334). Bundan sonra Umur Bey, Saruhanoğlu Süleyman Bey ile
birlikte Yunanistan ve Mora’ya sefer yaparak sayısız esir ve ganimetlerle
İzmir’e döndü (1335). Bizans İmparatoru III. Andronikos, isyan ederek
Midilli’yi ele geçiren Foça Valisi Dominique’e karşı Saruhan ve
Aydınoğulları’ndan yardım istemiş ve bu beylerin sayesinde Midilli ve Foça’yı
geri almaya muvaffak olmuştur (1336). Umur Bey bundan sonra da Bizans ile olan
dostluğunu sürdürdü. Nitekim Bizans, Arnavut isyanını Umur Bey’in gönderdiği
askerî yardım sayesinde bastırabildi (1337). Hatta Umur Bey onun seferlerine de
katılarak Karadeniz’e çıkmış, Kili ve Eflak ülkelerini yağmalamıştır
(740/1339-40).
1341'de İmparator Andronikos'un vefatı
üzerine yerine on yaşındaki oğlu Yuannis geçmiş, ona vasî olan Kantakuzenos da
muhaliflerine karşı Dimetoka’da imparatorluğunu ilân etmiş (1341) ve Umur
Bey’den yardım istemişti. Umur Bey ona yardım için 1342 ve 1343 yıllarında
Rumeli’ye gitti. Onun bu hareketi, Latinler’in yeni Papa VI. Clement’e
başvurarak bir Haçlı seferinin açılmasına sebep oldu. Papa VI. Clement’in
teşvikiyle Venedik, Cenova, Kıbrıs Krallığı, Rodos şövalyeleri ve Naksos
dükünün katıldığı Haçlı donanması İzmir Limanı’nı Aydınoğulları’nın elinden 28
Ekim 1344 tarihinde aldı. Fakat Haçlılar Umur Bey’in mukavemeti sebebiyle fazla
ilerleyemediler. Aydınoğulları öteki Türk beylikleriyle birleşerek Haçlı donanmasını
mağlûp ettiler (17 Ocak 1345). Bu seferin en büyük sebebi ise ticari idi.
Papanın teşvikiyle daha sonra tekrar harekete geçen Viennios veliahtı Torfil
kumandasındaki Latin kuvvetlerinin taarruzu neticesiz kaldı. Bu sırada tarih
1346’yı göstermekteydi. Ardından Aydınoğulları, donanmalarıyla tekrar Ege Denizi'nde faaliyete başladılar. Bunun üzerine Rodos şövalyeleri ticaretin
aksamaması için İzmir Limanı’nı vermeye ve kalenin yıkılması şartıyla Umur
Bey’le anlaşmaya razı oldular; fakat bu anlaşma papa tarafından tasdik
edilmedi. Bu durum karşısında Umur Bey İzmir’i zaptetmek için harekete geçtiyse
de şehre yapılan hücum sırasında şehit düştü (1348 İlkbaharı).
Umur Bey
Umur Bey’in yerine büyük kardeşi Hızır Bey
geçti. Hızır Bey Latinler ile yirmi maddelik çok ağır şartları haiz ve papa
tarafından da onaylanan bir antlaşma imzalamaya mecbur kaldı (18 Ağustos 1348).
Buna rağmen Aydınoğulları kısa zamanda toparlandılar ve 1350 yılında İzmir’deki
Latinler’e saldırmak için hazırlıklar yaparak Eğriboz ve Girit adasını tehdit
ettiler. Öte yandan, Levanten işlerine derin ilgi duyan Papa VI. Clement
1352’de öldü. Yeni papa VI. Innocent Venedik, Kıbrıs ve Rodos hükümdarlarına
İzmir’i müdafaa etmeleri için tavsiyelerde bulunduysa da papanın bu
tavsiyelerine pek kulak verilmedi. Hızır Bey, Venedik başta olmak üzere
savaştığı devletlerle barış ve ticari anlaşmalar yaptı. Venedik ve
Aydınoğulları arasında bundan sonraki çatışmalar da büyük ölçüde önemini
yitirdi. Hızır Bey 1360 yılı civarında öldü.
Ondan sonra beyliğin başına Mehmed Bey’in
oğlu Îsâ Bey geçti. Îsâ Bey Osmanlılar’la dost geçindi. Kosova Savaşı’nda
(1389) Osmanlı ordusunda bulunan yardımcı kuvvetler arasında
Aydınoğulları’nınkiler de vardı. Fakat savaşta I. Murad’ın şehit düşmesi ve
Yıldırım Bayezid’in hükümdar olması üzerine, ona karşı Karamanoğulları’nın
kışkırtmasıyla meydana gelen harekete Aydınoğulları da katıldılar. Bunun
üzerine Anadolu seferine çıkan Yıldırım Bayezid Aydınoğulları’nın himayesindeki
Alaşehir’i zaptetti. Bu sırada Îsâ Bey sultanın huzuruna gelerek itaatini
bildirdi. Kendisine Tire’de oturmak şartıyla bir kısım yerlerin idaresi
bırakıldı (1390).
Osmanlı idaresinde geçen on iki yılın ardından, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Timur Bey
beyliklere hâkimiyetlerini teslim etti. Bu beyliklerden biri de Aydınoğulları
Beyliği idi. Aydınoğulları’ndan önce Mûsâ Bey başa geçtiyse de bir yıl sonra
öldü. Mûsâ Bey’in yerine II. Umur emîr oldu. Bu sırada Aydınoğulları’ndan
İbrahim Bahadır Bey’in oğlu Cüneyt Bey İzmir’e, kardeşi Hasan ise Ayasuluk’a
hâkim olmuşlardı. II. Umur akrabası olan Menteşeoğlu İlyas Bey’in yardımıyla
Ayasuluk’u ele geçirerek Hasan’ı Marmaris’te hapsetti. Buna karşılık Cüneyt
Bey, Emîr Süleyman’ın nakdî yardımlarıyla kardeşi Hasan Bey’i kurtararak
Ayasuluk’a hâkim oldu ve sonunda II. Umur Bey’le anlaştı. Cüneyt Bey Alaşehir,
Salihli ve Nif’i (Kemalpaşa) Aydınoğulları toprakları içine kattı. II. Umur Bey’in
1405’te ölümü üzerine Cüneyt, beyliği tek başına idareye başladı. Cüneyt Bey
Fetret Devri mücadelelerine de katıldı ancak muvaffak olamadı. Fakat her
defasında kendini affettirmesini de bildi. Birkaç kere farklı yerlere atanmış
ancak kaçıp beyliğinin başına geri gelmiştir. Cüneyt Bey, bir ara, Çelebi
Mehmed’e karşı çıkan Yıldırım Bayezid’in oğlu Mustafa ile birleşti ve bu
şehzadeye vezirlik dahi yaptı. Sultan II. Murad ona Aydın ilini vaat ederek bu
ittifaktan ayırmış, Cüneyt Bey de tekrar beyliğin başına geçmiştir (1422).
Fakat yine rahat durmaması karşısında Sultan II. Murad, üzerine Anadolu
Beylerbeyi Hamza Bey’i göndererek onu yakalattı ve ailesiyle birlikte idam
ettirdi (1425-26). Böylece Aydınoğulları toprakları tamamıyla Osmanlı
idaresi altına girdi.
Aydınoğlu Mehmed Bey’in Birgi’de 1312 yılında yaptırdığı Ulucami, Anadolu’daki ulu camilerin önemli
örneklerinden biridir. Aydınoğulları’nın en önemli eseri ise Îsâ Bey tarafından 1374-75'te Selçuk’ta yaptırılan Îsâ Bey Camii’dir. Özellikle avlu ve
cephe mimarisi bakımından yenilikler taşıyan Îsâ Bey Camii bu hususta Osmanlı
mimarisine öncülük etmiştir. Îsâ Bey sarayında pek çok şair, âlim ve sanatkârı toplar,
hangi din ve milletten olursa olsun onları himaye ederdi. Hatta meşhur Bizans
tarihçisi Dukas’ın babası Bizans’tan kaçarak şöhretini duyduğu Îsâ Bey’in
yanına sığınmıştı. Şairlere verdikleri değerden dolayı Mehmed Bey ve Umur Bey
adına eserler dahi kaleme alınmıştır.
İsa Bey Camii (Selçuk)
BİBLİYOGRAFYA
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Yıl: 1991, C: 4, ss. 239-241.
Ord. Prof. İsmail Hakkı
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C: 1, ss. 72-79.
Prof. Dr. Halil İnalcık, Devlet-i
‘Aliyye I, s. 19.
Dr. Himmet Akın, Doktora Tezleri Özetleri II - Aydınoğulları Tarihi Hakkında Bir Araştırma, A.Ü. D.T.C.F. Dergisi, ss. 91-102.
Yorumlar
Yorum Gönder