Ana içeriğe atla

Yahudi Türkler: Hazar Kağanlığı



Hazarlar, onlar hakkında elde ettiğimiz bilgiler bakımından bize net şeyler söylemeyen bir Doğu Avrupa ülkesidir. Ben bu araştırma yazımda edindiğim bilgileri oldukça sadeleştirilmiş bir şekilde ortaya koymaya çalıştım. Her konu başlığının altında, konu başlığına dair farklı birçok cevap bulacaksınız. Konuları şu sıralamayla işledim: Hazar adı, menşei, dili ve ardında kuruluş, yükseliş ve çöküş dönemleri olayları ve son olarak en tartışmalı konuları olan dini hayatları.

Hazar Adı

Arap ve Fars kaynakları bu budun adını düzenli olarak Khazar biçimiyle yazarlar. İbranice mektuplarda Khazar, Qazar ve daha sonraki eserlerde Khozar biçimleri kullanılmıştır. Yunancada Khazaroi, Slav dillerinde Kozr’, Kozarı, Gürcüce Khazar-i, Ermenice Khazir-k, Latince Chazari ve Macarca Kazar, Kozar şekillerinde,[1] Çincede Ko-sa, Ka-sat şekillerinde kullanılmıştır.[2] Bunlar farklı halkların yazma ve söyleme şekilleridir. Peki, Hazar bir kişinin mi ismi yoksa bir milletin/boyun mu ismi?

Bu soru hakkında araştırmacıların farklı açıklamaları bulunmakta. En önemli iddia ise “gez” anlamına gelen “kaz” kökünden türediği iddiası. Nemeth’in sunduğu qaz- “gezmek” köklü açıklama, gezmek tam göçebelerin işi olmakla birlikte, qazmak gibi bir şeklinin bulunmadığı, onunda Khazar’a bağlanmasının zorluğu gibi sebeplerle reddedilir.[3]

Karatay kitabında şu noktaya dikkat edilmesi gerektiğini söylemektedir: “Biz yine de Genel Türkçe k-/q- sözbaşlı kelimelere köken aramalarında öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hazarlar Oğur-Bulgar türü bir Türkçenin konuşulduğu ortamdan geliyorlarsa mukabil kelimelerinde kh- sesi doğaldır. Örneğin khırıkh “kırık”, khır “kız”. Bu yüzden bu arada Hazarların lehçe özelliğine de aslında bir ipucu bulmuş olarak, qa- ile başlayan Genel Türkçe kelimelerden gitmek emin bir yol olabilir. Qaz- olmayacaktır, zira R Türkçesinde bunun karşılığı qar- biçimini alır. Bu da bizi Hazar isminden uzaklaştırır. Buna karşılık daha sonra z’ye dönüşecek veya başkalarınca öyle anlaşılacak kalın bir “s” düşünmekte sakınca yok.”[4]

Bu iddia dışında “çekik ve küçük gözlü” anlamına geldiği,[5] Rona Tas’a göre Roma’nın ünlü yöneticisi Sezar “Caesar” ile bağlantılı olduğu,[6] köpek anlamına gelen “qasar” kelimesinden gelebileceği[7] gibi çeşitli iddialar bulunmaktadır.

Peki, Hazar bir şahıs ismi olabilir mi? İnsanlığın türeyişini anlatan soy kütüğü kitapları, Hz. Nuh’un oğlu Yafes’e ait bilgi verirken, bazıları Yafes’in Hazar isimli bir oğlunun olduğunu, bazıları ise Yafes’in oğlu Tiriş’in, Hazar isminde bir oğlunun olduğunu haber veriyor.[8]

Heredot Tarihi, Darius’a vergi veren eyaletleri sayarken on birinci sırada Akatzirlerin ismini veriyor. Birçok tarihçi, Akatzirlerle Hazarlar arasında bir ilişki kurmaktadır. Pek çok tarihçi, Arapça kaleme alınmış soy kütüğü kitaplarının bilgilerine güvenmemektedir.[9] Şaban Kuzgun bu noktada bir sitemde bulunmakta; “Fakat yine aynı tarihçiler, Hazar Hakanı Yusuf’un, Endülüs veziri Hasdai’ye yazmış olduğu mektuptaki soy kayıtlarına güvenmekte nedense bir sakınca görmüyorlar.”[10]

Hazarlara çok yakın olan ve onlarla devamlı ilişkileri olan İranlıların ünlü tarihçisi İbn Miskeveyh, yazmış olduğu eserinde Hazar kelimesini bölge adı olarak kullandığı gibi, Hazar Hakanı’ndan da bahsetmekte ve Hazar-Sasani savaşlarını anlatmaktadır. Bir bölgeye bir milletin adının verilebilmesi için, o milletin uzun zaman önce oraya gelip yerleşmiş olması ve makul bir süre orada yaşaması gerekir.[11]

Hazarların çağdaşı olan Arap seyyah ve coğrafyacı İbn Havkal, “Hazarlara gelince, bu isim, başkenti İtil olan ülkeye verilen isimdir” der ve daha ileride şöyle açıklar; “Bu ne bir milletin ne de bir halkın adıdır.” İstahri de “Hazar, iklimin adıdır” der. Kaşgarlı Mahmut ise, “Hazar, Türklerin yaşadığı yere verilen isimdir” demekte. Çağdaşları “Hazar kelimesini bir etnik gruba ya da millete değil, belli bir bölgeye ve o bölgede yaşayan insanlara işaret etmişlerdir.[12]

Farklı iddialar ve kayıtlar var olmasına karşın bu bölümü daha fazla uzatmaktan kaçınıyorum. İddialar çeşitli olmasına karşın, Hazar isminin Türkçe olduğu konusunda araştırmacıların büyük bir çoğunluğu fikir birliği içindedir.

Hazar Menşei

Tarihçilerin büyük bir çoğunluğu Hazarları Türk kabul etmektedir. Ancak Hazarların hangi Türk boyundan olduğuna dair iddialar çeşitlidir. Zeki Velidi Togan Hazarların hakan sülalesini Göktürklere bağlar. Afet İnan’da aynı görüşü paylaşmaktadır. Hüseyin Namık Orkun, İbrahim Kafesoğlu, Hamit Zübeyir Koşay ve başka tarihçiler de Mesudi’nin, Hazarlara Farsça “Hazaran”, Türkçe “Sabar” denildiğini ifade etmesine dayanarak Hazarları Göktürk Hakanlığı’nın batı kolunu teşkil eden Sabirlerin halefleri olarak görürler.[13] Akdes Nimet Kurat ise Hazarların saf bir Türk boyu olduğunu belirttikten sonra, onların önceleri Hun Hakanlığı’na tabi olduklarını ve Suvarlara çok yakın olduklarını belirtiyor. Necip Asım ve M. Arif, Hazarları eski Türk soy kütüklerinde ismi geçen Ağaçeriler olarak kabul ediyorlar. M. Griginaschi ve Philip L. Gell, Hazarları, Heredot’un eserinde bahsettiği Akatzirler olarak kabul ediyorlar ve Akatzirlerin Türk olduğunu iddia ediyorlar.[14]

Yukarıda adı geçen iddia sahiplerinden, görüşlerini okuyabilme fırsatımın olduğu tarihçiler sınırlıdır. Mesela A. N. Kurat şu ifadeleri kullanmaktadır; “Hazarların İdil boyuna ne zaman geldikleri bilinmiyor; Sabirler’in birdenbire kaybolmaları ile hemen Hazar adının duyulmaya başlaması arasında bir münasebet görülmektedir; dolayısıyla Sabirler (Suvarlar) ile Hazarlar arasında bağlantılar olduğu hatıra geliyor.”

O. Karatay kitabında şu ifadelere yer vermektedir; “Ne Göktürk devletinin ne de hanedanının veya önde gelen bir ailenin adı Hazar. Dahası, doğuda Göktürklerle alakalı olarak bu kelime asla geçmiyor. Dolayısıyla başka bir kapsamda, üçüncü şıkta aramalıyız. Hazar bir etnik birimin adıdır, Göktürklerden ayrı ve başka bir Türk topluluğudur. Kökenleri ararken bir halkı arıyoruz; dolayısıyla Hazar devletinin kuruluşundan önceki Hazar atıfları bizi şaşırtmamalı; bunların sonraki kaynakların şaşkınlığını ifade eden ekleme ve tahrifler olduğu şeklindeki hükümlerde acele etmemeliyiz.”[15]

Y. Kuzmin ve P. Kuleshov makalelerinde şu ifadelere yer vermişlerdir; “Barsiller Avrupa’da Akatzir takma adıyla bilinen Savir ve Hun kavimlerine katıldıktan sonra Hazarya’da ortaya çıktılar. Önceleri, daha kalabalık olmalarından dolayı Savirler daha etkin bir rol üstlendiler. Ancak sonraları Hun-Hazarlar adıyla bilinen Hunlar daha sık akınlar yapmaya başladılar derken Batı Göktürk Hanlığı Hazar bölgesinde ortaya çıktığında, Göktürk-Hazarlar ön plana yerleşip Savirlerin yerini aldılar ve Transkafkasya’ya yönelik akınları sürdürdüler.”[16] Şunu belirtmem de fayda var ki bu makalede yazarlar, Hazarları, Hun-Hazarlar, Göktürk-Hazarlar ve Yahudi-Hazarlar olarak üçe ayırarak incelemiştirler.

Peter Golden ise İslam coğrafya kaynaklarından aktarılan Hazar siyasal kuruluşları ve adetlerinin, Çin kaynaklarınca aktarılan Göktürk kuruluş ve geleneklerinden farksız olduğunu söylemektedir.[17]
Türk olmadıklarını düşünen tarihçiler ise Gürcü, Ermeni, İranlı veya Oset olabilecekleri şeklinde görüşler bildirmişlerdir ancak bu iddialar oldukça cılız ve dayanaksızdır.

Ş. Kuzgun’a göre Hazarlar, imparatorluğun tamamı olarak değil de, devletin kurucusu ve nüvesini teşkil eden özbeöz bir Türk boyudur. Bu konudaki en sağlam delil, Hakan Yusuf ile Hasdai b. Şarput arasındaki mektuplardır. Hakan Yusuf, mektubunda kendi soy kütüklerini şöyle anlatmaktadır. “Atalardan kalma soy kütüğümüze göre Togarma’nın on oğlu vardı. Bunların soylarından Uygur, Dursu, Avar, Hun, Basila, Tarniak, Hazar, Zagora, Bulgar ve Sabirler gelmektedir. Biz, yedinci oğul Hazar’ın soyundan geliyoruz”. Mektupta bahsedilen Togarma, Yafes’in oğlu olup soy kütüğü kitaplarına göre Türklerin babasıdır. Bu ifadeler birinci ağızdan çıktığına göre önemi fazladır.[18]

Hazar Dili

Türkçenin iki büyük kolu vardır. Ayrı iki dil olacak kadar birbirinden kopan Bulgar-Oğur Türkçesi (R dili) ile diğer tüm Türklerin kullandığı Genel Türkçe (Z dili).[19]

Hazar Kağanlığı gerek dil gerek yapı bakımından birbirinden farklı bir takım milletlerden meydana gelmiş olduğu için sınırları içinde devlet dili olarak birkaç dil kullanılabilirdi. Hazar hanedanı Göktürk kökenli olduğuna göre, Hazar devletinde kullanılan dillerden birinin Göktürkçe olduğunu ileri sürebiliriz. Ondan başka, hem Bulgar Türkçesi hem de çeşitli Türk, İranlı ve Ural lehçelerinde konuşulduğu muhakkaktır. Nitekim Sarkel adlı Hazar istihkâmında yapılmış olan kazılar, bu şehrin sakinlerinin etnik açıdan iki farklı grup meydana getirdiğini, birinin tarımla geçinen yerleşik Bulgar Türkleri, diğerlerinin de göçebe Türk kültürünün bütün özelliklerini taşıyan bir kabile olduğunu ortaya çıkarmıştır.[20]

Mukayeseli malzemeleri elde etmedikçe Hazar dilinin Türk lehçelerinin hangisinin koluna mensup olduğunu söyleyemeyiz. Bu konuda kaynaklarımızda kaydedilmiş unvanları ve özel yer adları çok faydalı olabilir. Bu nedenle, Ortaçağ Arap, Fars, İbrani, Ermeni, Gürcü, Macar, Rus, Latin ve Bizans kaynakları iyi taranıp gözden geçirilmelidir. P. Golden araştırmaları sonucu Hazarca diyebileceği 56 kelimeye rastladığını söylemektedir ve bunları birkaç gruba ayırmaktadır.[21] Bu gruplar şöyledir: Kavim Adları, Unvan Adları, Özel Adlar, Yer Adları.[22]

Bu kısıtlı imkânlarla, bu konu hakkında kesin hükümlere varılamamaktadır. Dilleri konusunda büyük bir gelişme olduğu zaman menşeileri hakkında da önemli bilgiler elde etme imkânı bulunacaktır. Bilinmezlerle dolu olarak adlandırılan bu kavim de büyük ölçüde gün yüzüne çıkmış olacaktır.

Hazar Devleti’nin Kuruluşu

Hazarlar Karadeniz bölgesine bir göçle gelmişlerdir ancak bu göçün ne zaman gerçekleştiğini tespit etmek çok güçtür. Milat öncesi yüzyıllardan başlayarak İ.S. VI. yüzyıla kadar Hazarlar hakkında bilgi veren Ermeni ve Gürcü kaynaklarındaki bilgiler, karışık ve muğlak olduğundan, bazı çağdaş tarihçiler bu dönemi susarak geçirmektedir.

Gürcü kaynaklar, Gürcü hükümdarı Mirvan’ın (İ.Ö. 167-123), Hazarlara karşı savaştığını yazmaktadır.[23] Bundan daha net olan bir tarih ise İ.S. 198 yılıdır. Barsillerle birlikte Ermenistan’a saldırdıkları yazmaktadır. IV. yüzyılın ortalarına kadar Perslerle beraber Roma’ya karşı harekette bulundular. Perslilerin, Hazarları rahatsız eden politikaları üzerine Bizans ile birlikte hareket etmeye başladılar. Atilla’nın üstün olduğu dönemde Hazarlar onların tabiiyeti altına girmek zorunda kaldılar. Bizans ayaklanmaları için faaliyetlerde bulundu ancak Atilla buna izin vermedi. Bir dönem Avarların hakimiyeti altına girdiler.[24] Perslerle mücadelelerinin ardından siyasi bir oluşum olarak yükselmeye başladılar.

Hazar Hakanlığı 630’lardan sonra Doğu Avrupa’da mühim bir siyasi rol oynamaya başladı. İlk münasebetleri Bizans İmparatorluğu ile oldu. Bizans imparatoru Heraklius, Sasanilere karşı mücadele ederken, Göktürk kağanının hizmetindeki Hazarlardan yardım almıştır. Böylece 622-627 arası İran’a karşı zafer kazanılabildi. Batı Göktürk Kağanlığı’nın Çin hakimiyeti altına düşmesi üzerine Hazarlar kendi başlarına bir Kağanlık olarak sahneye çıktılar. Kafkaslar, Karadeniz sahilleri, Kuban çevresi ve Kırım Hazarların kontrolü altına girdiler. Bu durum Bizans ile ilişkileri de hareketlendirmiştir.[25] Her iki devlet arasındaki ilişkiler Araplara karşı olan ortak düşmanlıktan dolayı genellikle dostane olmuş ve 8. yüzyıl boyunca devam eden siyasi ortaklık evlenmelere varacak ölçüde önem kazanmıştır.

İmparator Justinianos II (685-695 ve 705-711) ve Konstantinos V (741-775) Hazar prensesleri ile evlendiler. Konstantinos'un prenses Çiçek'ten doğan oğlu, tarihte "Hazar Leon" lâkabı ile tanınan İmparator Leon IV(775-780) Hazar hakanının torunu oluyordu. Bu suretle imparatorlar, aynı zamanda kendi siyasi-askerî iç meselelerinin halinde Hazar yardımından faydalanıyorlardı. Hazar Leon'un karısı İren'in, daha sonra, "Augusta" veya bir imparator naibi olarak değil, fakat tek başına ve tam salahiyetli "Basileus" kabul ve ilân edilmesi gibi Bizans ve Roma tarihinde ilk defa görülen hâdise herhalde Hazar-Türk tesiri ile izah edilebilir.

Hazar Devleti’nin Yükselişi

Hazarlar bu dönemlerinde İslam orduları ile pek çok savaşa tutuştular. 709 yılında Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki İslam orduları, Azerbaycan bölgesinden geçerek el-Bab ve’l-Ebvab’a saldırdı. 711 yılında bir saldırı daha oldu. 721 yılında Hazarlar, Alanlara saldırdılar.  721-23 yılları arasında İslam orduları Dağıstan’a girerek başkent Belencer’i ele geçirdi. Mesleme’nin 726 saldırında bu kez birkaç kale daha ele geçirildi. 727 yılında Hazar kağanı Ermenistan’a saldırdı ancak başarısızlıkla döndü. 728’de Mesleme tekrar saldırıp pek çok ganimet ve esirle geri döndü.[26]

730 yılında Cerrah b. Abdullah el-Hakemi, Hazarlara saldırdı ve Beyda şehrini ele geçirdi. 731 yılında Hazarlar büyük bir ordu toplayıp Arapları mağlup ettiler ve Cerrah’ı öldürdüler. Hazarlar Musul önlerine kadar geldiler. Said el-Hareşi komutasındaki Araplar Hazarları geri püskürttü. Mesleme ile tekrar saldırı durumuna geçen Araplar hakanın oğlunu öldürdüler. Karşı saldırı sonucu Mesleme el-Bab’a sığındı. 733’te Mervan b. Muhammed b. Mervan, Ermenistan’a vali oldu. Cerrah’ın intikamını aldı. 738 yılında Mervan Belencer ve Semender’i geçerek Beyda’ya kadar ilerledi. Hakan canını kaçarak kurtardı. Bundan sonra İslamiyeti kabuk eden hakan, tehlike geçince İslamiyeti terk etmiştir. 763 ve 775 yıllarındaki Hazar saldırılarında pek çok Müslüman öldü.[27]

İlişkilerin düzelmesi içinde faaliyetlerde bulunuldu. 764 yılında Halife el-Mansur, Ermenistan valisi Yezid b. Useyb’e, bir Hazar prensesi ile evlenerek onlarla iyi ilişkiler kurmasını söyledi. Doğum esnasında çocuğuyla beraber ölen prenses savaş nedeni oldu.[28] Benzer bir olay daha sonra da yaşanmılştır. Fadıl b. Yahya el-Bermeki, Hakanın kızı Sitit ile evlendi. Hakanın kızı Sitit hamile olduğu sırada Barda’da öldü. Sitit’in yanında bulunan Hazar askerleri, hakana, onun eceli ile ölmediğini kasten öldürüldüğünü söylediler. Hakan İslam topraklarına yaptığı saldırı sonucu 100 bine yakın Müslüman esir aldı. Harunü’r-Reşid’ın yolladığı ordu Hazarları Ermenistan’dan çıkarttı. 833 yılında sonra başkentlerini İtil’den Sarkel’e taşıdılar.[29]

Emevi hanedanı yerine Abbasi hanedanlığı geçince ilişkiler düzeldi ve aralarında bir daha savaş yaşanmadı.

Yükselişte, Bizans ile Hazar arasında akrabalıklar kuruldu (Hazar Devleti’nin Kuruluşu, bölümünde bahsettim). Kurulan akrabalık bağları ile iki ülke arasında ticari münasebetlerde gelişti. Daha önceleri Hazarlardan askeri yardım alan Bizans, bu defa Hazar askerlerini doğrudan doğruya başkente getirmeye başladı ve birçok imparator, saraylarının korunmasını Hazar askerlerine emanet etti. 825 yılımda Hazar Hakanı, düşman saldırılarından korunmak için Sarkel Kalesi’ni yaptırmak isteyince Bizans İmparatoru Teofil, Petron isimli bir mimarı Hazar ülkesine gönderip bu kaleyi inşa ettirmiştir. Güçlü oldukları dönemde Hazar Hakanlarının, Bizans İmparatorları nezdinde öyle itibarı vardı ki Bizans İmparatoru Konstantin, Hazar Hakanına üç mühürlü mektup göndermekte idi.[30]

Çöküş döneminde Bizans, çöküşlerini hızlandırmak için ellerinden geldiğince çabalamışlardı.

Hazar Devleti’nin Çöküşü

IX. asrın ortalarına doğru doğudan gelen Kıpçak Türkleri, Uzlara birleşerek Hazarlara saldırmaya başladılar. Hazarlar, bu saldırıyı durdurabildilerse de düşmanlarını tam olarak mağlup edemediler. Ancak, onları batıya doğru sevk etmeyi başardılar. İ.S. 854 yılında Kabarlar, daha sonraları Macarlar, Kalizler ve Bulgar İskilleri, Hazar yönetiminden ayrılmışlardır. 864 yılında Vareglerin Rorik hanedanı, Hazarlara saldırdı ve Ruslar Kiev şehrini Hazarların elinden aldılar. 875 yılında Peçenekler, Hazar ülkesine saldırdılar. 884 yılında Ruslar, diğer Slav kabileleri ile birleşerek Hazarlara karşı bir birlik meydana getirdiler ve böylece Hazar Devleti’ni iyice zayıflattılar. Bu tarihte Rus prensi Svyatoslav, Sarkel şehrini Hazarlardan aldı. 892 yılında Ruslar, 500 gemi ile Hazar Denizi’ne indiler, gemilerle Ciyl ve Deylem sahilleri, Abiskon ve Taberistan topraklarına asker çıkardılar, çevreyi yakıp yıktılar, pek çok insanı öldürdüler ve ganimetlerle geri geldiler. Hazar Hakanının Müslüman askerleri, hakandan Ruslara saldırmak için izin istediler. Bu askerle Rusları tamamen kılıçtan geçirdiler. [31]
Peçeneklere karşı savaşmak için Hazar Hakanı, Macarlara suni bir devlet kurdurmuştur. Bulgar ve Peçenek saldırılarını önleyemeyen Macarlar, bugünkü Macaristan topraklarına göç ettiler. [32]

X. yüzyılın başlarında Peçenekler, Hazarlara yeniden saldırdılar, fakat Oğuzlar Hazarlara yardım ederek onları Peçeneklerden kurtardı. X. yüzyılın birinci yarısında İmparator Lecapenus zamanında, Bizans’tan Hazar ülkesine sığınan Yahudiler yüzünden Bizans İmparatorluğu ile Hazar İmparatorluğu’nun arası açıldı. Bundan sonra Bizans, Hazarlara karşı Rusları tutan bir siyaset izlemeye başladı. Hazara tabii halkların ayaklanmaları başladı ancak Oğuzların yardımıyla bunlar püskürtülebildi.[33]

965 yılındaki Rus saldırılarından da Harezmlilerin yardımlarıyla kurtuldular. Harezmliler yardım etmek için Müslüman olmalarını şart koşmuştu, onlar da kabul etmişlerdi. 970 yılından itibaren Hazar hakimiyetinde yaşayan kabileler birer birer Hazar Devleti’nden kopmaya başladı. [34]

1016-1019 yılları arasında Ruslar, Bizans ile işbirliği yaparak saldırmışlar ve Hazarların Tamatarhan şehrini ele geçirdiler. Bizans’tan yardım almak umuduyla Hazar Hakanı Hıristiyanlığı kabul etse de Bizans bu durumu önemsemedi. Ruslar da bu bölgede fazla duramadılar. Doğudan gelen Türk kabileleri onları da yerlerinden etti. 1019 yılındaki savaştan sonra Kırım’daki Hazar Devleti’nin son hakanı esir olmuş ve buradaki devlet sona ermiştir.[35]

Ş. Kuzgun yıkılışın sebeplerini şu başlıklar altında aktarmıştır: Dış sebepler, ülkede din-kültür-menfaat-kader birliğinin yok olması, ülkede zevk ve sefahatin artması, askeri sistemin bozulması, hakanlık müessesesinin bozulması, hakanlık içinde yer alan boylar ve milletler ve komşuları arasındaki münasebetleri.

Hazarlarda Dini İnanış

Yahudiler, Kağanlık en parlak çağına ulaştıktan hemen sonra geldiler. İlk olarak Irak’tan çıkıp İran üzerinden gezgin tüccarlar olarak geldiler. Mozaist Yahudiler[36] olarak adlandırılıyorlardı, sayıları son derece azdı ve devlet işlerine karışmıyorlardı. Büyük sayılarda Yahudilerin gelişi daha sonraları, kendi topraklarındaki Yahudileri katleden İmparator Romanos zamanında Bizans’tan oldu. Kağanın ve maiyetinin Yahudileşmesine yol açanlar işte Bizans’tan kaçan bu Yahudilerdi.[37]

Dini özgürlük tüm bozkır devletlerinde olduğu gibi Hazarlar’da da bulunmaktaydı.[38]

Hazar halkının esas kitlesi Şamanlığa mensup olup, eski Türk dinini devam ettiriyorlardı. Fakat üst tabaka, Kağan, Beyler ve Saray erkânı, Yahudi dininde idiler. İslamiyet’te çok yaygın bir din halinde idi. Bilhassa tüccar zümresi Müslümandı. Hıristiyanlıkta epey yayılmış.[39]

Pritsak’ın aktardığına göre bu ülkede hakim unsur İslamiyet’tir. Çünkü hükümdarlık ordusu Müslüman askerlerden oluşmaktaydı. Bunlar Arsiyah denilen Harezm’den gelmiş Müslümanlardı.
Hazar Kağan’ı 737 yılında X. yüzyılın başlarındaki bir tarihte Hazar Barışının bazı unsurları (mesela Volga Bulgarları) tarafından benimsenmiş olan İslamiyet’i kabul etti. Hazar tahtının bir adayı da X. yüzyılın sonları kadar geç bir tarihte İslamiyet’i kabul ettiğinden bahsedilmiştir.[40]

Bizans’la, Göktürk Devleti’ne tabii olduğu günlerden beri yakın ilişkileri bulunan Hazarlar hakkında Bizanslı tarihçiler, Museviliğe geçişleriyle ilgili bir bilgi vermemişlerdir. Theophanes ve bilgili imparator Constantine Porphrogenitus’da dahil olmak üzere hiçbir Bizanslı yazar bu tarz bir bilgi vermemiştir.[41]

Hazarların Museviliğe geçişi ile ilgili olarak bilgi veren ilk Müslüman kaynak yazarlar X. yüzyılın başına tarihlenebilir ki bunlar 912’de Ibn Ruste ve 903’te Ibn Fakih’tir.[42]

Yahudiliğin çağdaş merkezleri olan Filistin, Irak ve Constantinopolis, Hazarların din değiştirmesi hadisesini kaçırmışlar yada kaydetmemişlerdir. İşin aslı X. yüzyılın ilk yarısında dahi hem Karaim hem de Rabban kaynakları Hazarlardan herhangi bir dini durum göstermeden yada işaret etmeden bahsetmişlerdir.

Akdes N. Kurat, Hazar Hakanlığı’nın bir “Yahudi Devleti” olmadığını yalnızca üst tabakada kaldığını söylemektedir. Hazarların üst tabakasının Museviliği kabul ederlerken “siyasi mülahaza” ile hareket etmiş olmalarının da mümkün olduğunu söylemekte. Ne Bizans’ın siyasi nüfuzuna girmemek ne de Abbasilerin siyasi nüfuzuna girmemek için bir üçüncü yol olarak Museviliği görmüş olabileceklerine değinmektedir.[43]

Muhtemelen bu ilkeye ilk olarak Hıristiyanlık girmişti (677-703). Bu da Arran metropoliti İsrail aracılığıyla olmuş olmalı.[44] İstahri, Hazarların büyük bir kısmının Müslüman ve Hıristiyan, çok az bir kısmının ise Yahudi olduğunu haber veriyor.[45] Hıristiyanlığın yaygınlaşması ise Slav Apostolu Cyril’in 860 yılında başkent İtil’e gelmesinden sonra olmuştur.

Emevilerle ve Abbasilerle yapılan savaşlar sonucunda İslamiyet ile de tanışmışlardır. İslamiyet’in yaygınlaşmasında Müslüman tüccarlar ve Harezmli askerler etkili olmuştur.[46] Bazı hakanlar Hıristiyanlığı bazı hakanlar İslamiyet’i zaman zaman benimsemişlerdir. Ancak bu durumları fazla uzun süreli olmamıştır.

Yahudiliğin Hazar ülkesine geliş tarihi oldukça tartışmalıdır ve değişik görüşler barındırmaktadır. Şaban Kuzgun ise kitabında 750-790 arasındaki bir tarihi daha olası görmektedir. El-Bekri’de şöyle yazmaktadır: “Hazarların dini Yahudiliktir. Hazarların meliki, Harunü’r-Reşid zamanında Yahudi olmuştur… Hazar melikinin Yahudiliği kabul ediş sebebi şudur: Rum Meliki, ülkesinde bulunan Yahudilere zorla Hıristiyanlığı kabul ettirmeye çalışmış, bunun üzerine bir kısım Yahudiler, Hazar ülkesine kaçmış, bu sebepten dolayı Hazarlar Yahudi olmuşlardır.”[47]

Hakan Yusuf, Hasdai’ye yazdığı mektupta bir dinler münazarasından bahsedilmektedir. Bu münazara sonucu Hazar Hakanı, Yahudiliği savunan din adamlarını daha mantıklı bulmuştur. Sorulara en güzel cevapları o Yahudi misyonerler vermiştir.

Hazarlarda kesin olan bir şey varsa o da, dini açıdan hoşgörülü bir halk yapısına sahip olmalarıdır. Günümüzde bile farklı dinden değil aynı dinin farklı mezhebine mensup olmak bile savaşları geçerli bir sebep kılarken, Hazar halkının bu çeşitlilik içinde yaklaşık 400 yıl var olması incelenmesi gereken bir durumdur.

SONUÇ

Hazarlar araştırılmaya devam edildikçe bize, daha yeni pek çok bilgi vereceğe benzeyen bir halk. Kendileri hakkında yazdıkları bir metinleri olmaması (Kağan Yusuf’un mektubunda yazanlar dışında) bilgi yoksunluğumuzun en büyük sebebi. Onlar hakkında yazılmış pek çok bilgi ise birbiriyle uyuşmayan farklı farklı bilgiler. Uyuşanlara bile şüpheyle yaklaştığımız düşünüldüğünde bu konu hakkında araştırma yapanların yaşadıkları zorluklar tahmin edilebilir.

KAYNAKÇA

Kuzgun, Şaban, Hazar ve Karay Türkleri, Bilge Kültür Sanat Yay., 1. Baskı,  Ankara, 2015

Kurat, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Türk Kavimleri ve Devletleri

Pritsak, Omeljan, “Hazar Hakanlığı’nın Museviliğe Geçişi”, çev. A. Tayfun Özcan, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, sayı: 13, s. 15-34

Karatay, Osman, Hazarlar-Yahudi Türkler-Türk Yahudiler ve Ötekiler, Kripto Yay., 2. Baskı, Ankara, 2015

Golden, Peter B., Hazar Çalışmaları, “Hazar Dili”, Selenge Yay., s. 147-157

Kuzmin, Yakov; Kuleshov, Pavel, “Hazarlar”, s. 1-12




[1] Osman Karatay, Hazarlar Yahudi Türkler Türk Yahudiler ve Ötekiler, s. 47
[2] Şaban Kuzgun, Hazar ve Karay Türkleri, s. 39
[3] O. Karatay, a.g.e., s. 47
[4] O. Karatay, a.g.e., s. 48
[5] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 39
[6] O. Karatay, a.g.e., s. 47
[7] O. Karatay, a.g.e., s. 47-48
[8] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 41
[9] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 41
[10] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 41
[11] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 41-42
[12] Yakov Kuzmin – Pavel Kuleshov, “Hazarlar”, s. 1
[13] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 43-44
[14] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 44
[15] O. Karatay, a.g.e., s. 25-26
[16] Y. Kuzmin – P. Kuleshov, a.g.m., s. 2
[17] Peter B. Golden, “Hazar Dili”, s. 152
[18] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 47
[19] O. Karatay, a.g.e., s. 43
[20] P. B. Golden, a.g.m., s. 152
[21] P. B. Golden, a.g.m., s. 152-153
[22] P. B. Golden, a.g.m., s. 152-153-154-155-156
[23] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 49
[24] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 49-50-51
[25] A. N. Kurat, IV.-XVIII. Yüzyıllarda Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 32
[26] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 56
[27] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 57-58
[28] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 82
[29] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 58-59
[30] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 79-80
[31] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 59-60-61
[32] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 61
[33] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 61-62
[34] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 63
[35] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 65
[36] Bu terime yalnızca Y. Kuzmin ve P. Kuleshov’un makalelerinde rastladım. Terim hakkında bir bilgi bulamadım.
[37] Y. Kuzmin – P. Kuleshov, a.g.m., s. 6
[38] Omeljan Pritsak, “Hazar Hakanlığı’nın Museviliğe Geçişi”, Karadeniz Araştırmaları, sayı:13, s. 19
[39] A. N. Kurat, a.g.e., s. 35
[40] O. Pritsak, a.g.m., s. 20
[41] O. Pritsak, a.g.m., s. 21
[42] O. Pritsak, a.g.m., s. 21
[43] A. N. Kurat, a.g.e., s. 36-37
[44] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 121
[45] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 122
[46] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 125
[47] Ş. Kuzgun, a.g.e., s. 134

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk