Ana içeriğe atla

Bir Şey Söylemek İstiyorum

Her zaman söyleyecek iki çift lafımız olur. Mesela bir "an" yaşanır ve o "an"ı kelimelere dökmeye çalışırız. Duygularımızı, hissettiklerimizi, düşündüklerimizi, kafamızın içinde beynimizden bağımsız dönüp duran çoğu şeyi kelimelere yansıtmaya çalışırız. Ben bu konuda pek başarılı olamıyorum. Zorluyorum, deniyorum, istiyorum. Aslında böyle bir şey mümkün mü ki? Şair veya yazar değilim. Ancak onlar da düşündüklerini yazıya dökmekte ne kadar ustalar? Ne kadar usta olabilirler ki? İşte bu yazıda bunun cevabını arıyorum. 

Düşüncelerimin, daha önceden başkası tarafından daha iyi bir şekilde söylenmiş halini buldum hep karşımda. Şans eseri veya arayarak. Bu sebeple bir sözler arşivi tutmaya başladım kendime. Düşünmeyi bırakmadım elbette. Düşüncelerimi daha saygın bir hale getirmeyi öğrendim. Adını anımsamadığım bir filmde karakter lafına "babam bana hep şunu derdi" diye başladı. Bir sonraki sahnede yanında bulunana "babam böyle bir şey demedi ama insanlar büyüklere her zaman saygılıdır, bu yüzden sözlerini önemserler" dedi. Benimki de aynı hesap. 


"Aslında ifade edilmemiş hiçbir düşünce yoktur ama bir araya getirilmemiş kelimelerin olasılığı sonsuzdur." Şairler ve yazarlar da sanıyorum buradan yola çıkıyorlar. Okuduğunuz romanları ve şiirleri hatırlayın. Filmleri hatırlayın.

American History X (Geçmişin Gölgesinde) filmi şu sözlerle biter: "Galiba size öğrendiklerimi anlattığım yer burası. Sonuç kısmı değil mi? Sonuç şu. Öfke bir yüktür. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır. Buna kesinlikle değmez. Derek "bir yazıyı alıntıyla bitirmek iyidir" der. "Birileri zaten senin söyleyeceğini en iyi şekilde söylemiştir, daha iyisini yapamıyorsan onlarınkini alır ve yazını etkileyici şekilde bitirirsin." Seveceğinizi düşündüğüm birinden alıntı yapıyorum. Biz düşman değiliz, dostuz. Düşman olmamalıyız. Hırslarımız zorlayabilir ama yürek bağlarımızı koparamaz. Hafızamızın gizemli yolları tekrar aşıldığında canlanacak ve tabiatımızın iyi yönlerinin yanında olacaktır." 




"Öfke bir yüktür." Senden olmayana, senin gibi olmayana beslediğimiz öfke eşittir dünyanın şimdiki halidir. Sonucun yanlış olduğunu bildiğimiz halde ömrümüzü doğruluğuna ispat arayarak tüketiyoruz. Tam şu anda Jonathan Swift'in bir sözünü paylaşmam gerek. Yazarımız der ki; "Birbirimizden nefret etmeye yetecek kadar dinimiz var ama birbirimizi sevmeye yetecek kadar değil." Sadece dinlerin birbirine duydukları öfke yok elbet, milletlerin birbirine duyduğu öfke de var. Sen yerlerde sürün, ben daha büyük olacağım diyen insanlarla dolu dünya. Şu sözün doğruluğuna inanmazlar, büyük balık küçük balığı yer deyip dururlar; "Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez." Boynuzun kulağı geçmesinden korkuluyor belki de.


Bir ilahi yaratıcıya ister inanın ister inanmayın. Her kötü davranışınız dünyayı zaten cehenneme çevirmekte. Sabahattin Ali söylemiş bile; "İnsan dünyaya sadece yemek, içmek ve koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı." Lazım evet. Herkesin bu sebebini bulması lazım. "İyi insanlar cennete gider, değil. İyi insanlar neredeyse cennet orası olur."


İnsanların küçükken yaşadıkları bunalımlar, psikolojik sarsıntılar gelecek yaşamlarını her zaman etkileyebiliyor. Hani böyle gelmiş böyle gider diyorlar ya işte öyle. Yaşanan o bunalım ve sarsıntılardan kurtulmaları zor olabiliyor. Yani sağlıklı bir nesil yetiştirebilmenin en önemli yolu sağlıklı bir psikolojiye bağlı. Beyninde herhangi bir sorunla doğmayan biri niçin hayatında başarısız olsun? Aile ortamı ve küçükken yaşanan deneyimler bu sebeple çok önemli. Bu konu hakkında da söylenmiş pek çok söz var elbette. Olmaz mı? Söylemiş birileri. Düşünmüş ve yazmış. Freud'tan alıntı yapmanın tam yeri gibi. Ama ben Einstein'ı seçiyorum. Einstein demiş ki "Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir." 


Elbette ki eğitim, hayatımızın önemli bir konusu. "Herkes cahildir ancak cahil oldukları konular farklıdır." der Will Rogers. Az önceki Einstein'ın sözü ile bu sözü karşılaştırır mısınız? Sonra da şunu hatırlayın; "Aslında ifade edilmemiş hiçbir düşünce yoktur ama bir araya getirilmemiş kelimelerin olasılığı sonsuzdur." Benim şuan bu düzene rağmen size verebileceğim tek öğüt, "hiçbir zaman okulunuzun eğitiminizi engellemesine izin vermeyin." 


Şairler ve yazarlar, bilimciler ve hayatı deneyimlemiş herkes, ben ve sizler bir şeyler söyleriz, yazarız. Herkesin söylemek istediği şeyler vardır. Sanırım, düşüncelerini yazıya dökmekte hiç kimse usta olamayacak olsa bile herkesin yazıya dökecek düşüncelerinin olması lazım. Daha önceden daha iyi söyleyen birileri olmuş olsa bile cümleleriniz sizindir. Beyninizin içi yalnızca size aittir. 

Yazıyı sonuca bağlamam lazım ve ben alıntı yapma hakkımı kullanmak istiyorum, yeniden. 

"Kimsenin sahip olmadığı, olamayacağı bir şeye sahipsin; "kendine". Senin sesin, senin aklın, senin hikayen, senin bakış açın... Öyleyse yaz, çiz, yarat, eğlen, dans et. Ve yalnızca senin yaşayabileceğin, yalnızca senin sahip olabileceğin o hayatı yaşa.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk