Ana içeriğe atla

Ahmet Ağaoğlu - Devlet ve Fert: Eleştiri, Liberalizm, Kemalizm

Ahmet Ağaoğlu (1869-1939) Türk gazetecisi, hukukçusu, düşün ve fikir adamı ve ayrıca siyasetçisidir.

Aslen Karabağlıdır. Arapça, Farsça ve Fransızca bilmekte idi. Öğrenimini Sorbonne Üniversitesinde Tarih ve Filoloji bölümlerinde yaptı.  İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri ile dostluklar kurdu. 1892’de Londra’da Şarkiyat Kongresinde Şii mezhebinin doğuşu ve gelişimine dair tebliğ sundu. Azerbaycan’da bir süre öğretmenlik de yapmıştır. Milli uyanış hareketine katılmış Türk ve Müslümanların haklarını Rus makamlarına karşı savunmak için gazetelerde yazılar yazmıştır. Yazmış olduğu yazılar nedeniyle Rus makamlarının baskı ve takibine uğramış, Osmanlı Devletinde II. Meşrutiyet'in ilanı üzerine 1909’da Türkiye’ye gelmiştir. Maarif müfettişliği ve Süleymaniye Kütüphanesi müdürlüğü yaptı. Türk Ocağı’nın kuruluşuna katıldı(1911) ve Türk Yurdu dergisinin yayımında faal rol oynadı. Darülfünun’da Rusça muallimliği ve Türk-Moğol müderrisliği yaptı. İttihat ve Terakki Cemiyeti genel merkez üyesi ve Afyon mebusu oldu. Rusya’da ihtilal olup oradaki Türkler bağımsız devletler kurmaya başlayınca Ağaoğlu Ahmet Bey de Azerbaycan’a gitti. Paris Konferansına giderken uğradığı İstanbul’da İngilizler tarafından tevkif edildi (1919). Önce Limni’ye oradan da Malta’ya sürüldü. İki yıl kadar sonra Ankara’ya döndü. Kars mebusu olarak TBMM’ye girdi. Mustafa Kemal’in emriyle katıldığı Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluş ve çalışmalarında faal rol oynadı (1930). Fırka kapatılınca siyasi hayattan ayrılarak İstanbul Darülfünunu'nda müderrislik yaptı (1931). Ağaoğlu’nun faaliyet ve yazılarının ekseriyetini önceleri Türk milliyetçiliği ve Türk kültürü teşkil ederken sonraları fikir hürriyeti ve bilhassa Avrupa medeniyetini tam anlamıyla benimseme konuları ağırlık kazanmıştır. Üniversite yıllarında hocası Ernest Renan’dan, İslamiyet ile ilgili konularda Cemaleddin Efgani’den, siyasi konularda ise Ahmed Rıza’dan etkilenmiştir. Kurtuluş için Avrupa medeniyetinin eksiksiz benimsenmesini, batının özellikle liberal düşünce ve ferdi hürriyet ile eş anlamlı olduğunu savunur. Malta’da sürgündeyken yazdığı Üç Medeniyet adlı kitabında dünyanın tanıdığı üç medeniyetten Buda, Brahma ve İslam medeniyetlerinin çökmekte olduğunu, Batı uygarlığının ise bütün unsurlarıyla ayakta ve dünyaya hakim bulunduğunu ileri sürmüştür. Ahmet Ağaoğlu, siyasetçi Samet Ağaoğlu ve Türkiye'nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu’nun babasıdır.


Kadro Hareketine Eleştirileri: DEVLET VE FERT[1]

Ağaoğlu bu hareket ile kendi düşünceleri arasında doldurulamaz bir uçurum olduğunu dile getirmiştir. “Kadrocular; Kadro inkılabın realitesinden çıkarılan ve onun seyrine uygun bir şekilde izah edildikçe şekilleşen ve kuramlaşan prensipleri kendine şuur edenlerdendir… Şekilleşen ve kuramlaşan prensipler etrafında tetkik ve stratejik zikzaklar yapılabilir fakat ricatler yapılamaz. Prensipleri idrak ve ihata edemeyenler diğer tarafa ayrılacak, onları kabul edenler iradeleri ile kabul etmeyenler haricinde bu prensiplere tabi olacaklardır.” Ağaoğlu bu söylemi zamanın Katolik düsturuna benzetmektedir.

Ağaoğlu, Kadrocuların Marksist ve tarihi maddiyatçı olduklarını belirtmiş ve kadrocularda kendi yazılarında saltanat, hilafet, aile, hukuk, ahlak ve hatta hükümet şeklini ikinci derecede tasavvur etmiş, asıl olan ise iktisat olmuş ve düşünceleri de bu çevrede şekillenmiştir. Fakat kadrocular kendilerinin sosyalist olmadıklarını da ilave etmişlerdir. İlmi materyalizm taraftarı olduklarından cemiyetin kurtuluş çaresini “cemiyetin planlı ve iradeli müdahalesinde” bulmuşlardır.

Ağaoğlu, “Bunlar sosyalist değillerdir. Zahiren mülkiyet usulünü tanıyorlar. Fakat aynı zamanda Marksist olduklarından sosyalist metodunun taraftarıdırlar. Yani üretim vasıtalarının ve yüksek tekniğin devlete ait olmasını istiyorlar. Bunlar ferdi de inkar etmiyor fakat ferdi mesainin devletin planlı ve iradeli müdahalesi altına alınmasını talep ediyor. Bu suretle kadrocular toplumsal tezatları kaldıralım derken kendileri içinden çıkılmaz tezatlara sapıyorlar.”
            
“Kadrocular demokrasi taraftarı değildirler. Bunlar  bir iki memleketi misal göstererek demokrasi nizamının her tarafta çürümekte olduğunu iddia ediyorlar. Ferdi hürriyetten hoşlanmıyorlar. Cemiyet içinde ferde adeta onu cemiyetten ayıran bir hürriyet vermek değil; cihan içinde millete hak ve ferde de bu hür millet içinde iş ve vazife vermek idealdir.” Kadrocular kendi Kadro ve İnkılap kitaplarında ve dergilerinde bunları yazmışlar, Ağaoğlu tarafından da eleştiri yağmuruna tutulmuşlardır. Kadrocular Türk İnkılabının mümessili olarak kendilerini görmektedirler. Ağaoğlu kadrocuların demokrasi devletçiliğini kabul etmediklerini ve demokrasiye karşı derin bir nefret duyduklarını söylüyor. Kadrocuları ne komünist, ne sosyalist, ne de faşist olarak görüyor ve aslında kadrocularda tam olarak kendilerinin de ne olduklarını bilmiyorlar. Kadrocular kendilerini üç kelime ile ifade ediyorlar; Kemalist, İnkılapçı, Devletçi. Ağaoğlu kendisinin de Kemalist, İnkılapçı olduğunu fakat devletçilik şekli itibari ile aralarında ayrım olduğunu söylüyor. Kadrocular devletin bütün alanlara hakim olması ve ekonomik ve ticari teşebbüslerin sadece devlet eliyle yönetilmesi fikrini öne sürmüş ferdi teşebbüsleri reddetmiş veya onlarında devlet eliyle sıkı bir denetim ve irade altında olmasını ön görmüşlerdir. Ağaoğlu ise ekonomi ve ticarette ferdinde kendine yer edinmesini savunmuştur, bu netice ile o bir liberaldir. Zaten Serbest Cumhuriyet Fırkası’da Liberal bir fırka niteliği sergilemiştir. Ağaoğlu: “Kemalist inkılabının birinci hedefi ferdi bu ezici ve öldürücü etkenlerden kurtarmaktır. Gerek koymuş olduğu devlet sistemi ve gerek bu sistemin dayandığı teşkilatı esasiye kanunu bu yüksek emelden ilham almıştır. Bu serbestiler Türk ferdinin açığa çıkması için konulmuştur. Türk ferdi ortaya çıktıkça tabiatile kuvvetli fertlerden mürekkep olan Türk cemaati de aynı nispette kuvvetlenecektir, ortaya çıkacaktır. Kemalist devletinin birinci hedefi ferdi himaye ve teşvik ve ferdin ortaya çıkmasını ve yükselmesini temin etmektir. Bunun yanı başında ferdin yetişemediği ve yapamadığı gerekli olan işleri devletin üzerine almasını ben de Kadrocular kadar kabul ederim.”
            
Ağaoğlu: “Çok açıktır ki devlet kavramında millet unsuru esastır. Çünkü hükümet  dahi bu unsurdan çıkar. Hiçe inmiş, silinmiş, fonksiyonsuz kalmış bir millet ne devlet kurabilir, ne de içinden bir hükümet, bir icra cihazı çıkarır. Fakat millette hükümetsiz olamaz, devlette hükümet ikinci unsur olmakla beraber onun dayandığı en mühim esastır.”
            
Ahmet Ağaoğlu,  "Kadro ve İnkılap kitabına eleştirileri üzerine bu kitabın yazarı Şevket Süreyya Aydemir Ağaoğlu’nun eleştirilerine cevap verememiş onu yaşlılıkla bunaklıkla suçlamış, onun cümlelerini çarpıtmış ve kendince yorumlamıştır. Onu Serbest Fırkaya geçmekle suçlamışlardır. Ağaoğlu ise Şevket Süreyya’yı hürriyet aleyhtarı olarak görmüştür. Aydemir, hürriyetten mutlak anarşi doğacağını iddia etmiş ve inkılabı ve cemiyeti korumak için hürriyetin feda edilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Ağaoğlu ise hürriyetten anarşi değil nizam ve intizam doğacağını öne sürmüştür."
            
Ağaoğlu: “Milletin teşekkül işleminde başlıca etken iktisat değil ırk, lisan ve kültür birliğidir ve bu birlikten doğan cazibe kanunudur. Kadrocular milliyeti inkar ederek vatanım dünya, milletim beşeriyettir ilkesini benimsemişlerdir.”
            
Aydemir inkılabın ideolojisini kurmak iddiasıyla meydana birkaç mühim fikir ortaya atmıştır: İnkılap namına hürriyeti inkar, üretim vasıtaları ile iktisat birikimlerinin devlet elinde toplanması, İnkılap namına bu esasları bütün vatandaşlara ister istemez kabul ettirmek. Ağaoğlu bu fikirlerin hepsine karşı çıkmış ve mühim ve sert eleştirilerde bulunmuştur.
           



[1] Ahmet Ağaoğlu, Devlet ve Fert, Sanayiinefise Matbaası, 1933, İstanbul

KAYNAKÇA:

Ağaoğlu Ahmet, Devlet ve Fert, Sanayiinefise Matbaası, 1933, İstanbul

Yüce Nuri, İslam Asiklopedisi, "Ahmet Ağaoğlu", Cilt: 1, s. 464-466

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk