Musul-Kerkük Sorunu
ve Türk-İngiliz Çatışması:
İngiltere, Osmanlı'nın bütünlüğünden yana olan politikasından 93 Harbi neticesinde
imzalanan Berlin Antlaşması (1878) ile vazgeçmiştir. Böyle olunca Osmanlı
politikası da yeni yeni birliğini tamamlamış olan, Avrupalı büyük devletlerle
rekabet içinde bulunan ve bunun için kendine bir yatırım alanı aramakta
olan Almanya ile iyi ilişkiler kurmaya başladı. Osmanlı bu nedenle Musul’da
Almanlara petrol arama imtiyazı ve demiryolu imtiyazı vermiştir. Alman Heyeti
1871'de bu bölgede petrol yataklarının bulunduğuna dair bir rapor sunmuştur.
Aynı imtiyazlardan İngilizler de yararlanmak istese de II. Abdülhamit bu
imtiyazı vermemiş ve hatta İngilizlerin burada arkeolojik çalışma adı altında
giriştiği petrol arama girişimlerini durdurmuş ve açmış oldukları kuyuları kapattırmıştır.
1888 ve 1898 yıllarında II. Abdülhamit özel bir fermanla bu bölgeyi şahsi mülkü
haline getirmiş ve 1890 da Gülbenkyan adında bir Ermeni’ye petrol araştırması
yaptırmıştır. Bu durum İngiltere gibi Avrupalı büyük devletlerin gözünü bu
coğrafyaya dikmesine neden olmuştur.
30
Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmış fakat İngilizler yukarıda değinilen
hedef doğrultusunda 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal etmişlerdir. Musul’da bulunan
Ali İhsan Paşa ve askerleri Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’nın emri doğrultusunda
geri çekilmişlerdir. Bu işgal haksız bir işgal olup İngilizlerce bu durum
Mütareke’nin bölgede geç duyulmasına dayandırılmıştır, yani bahane edilmiştir.
İngilizler
hem Anadolu'da hem de işgal ettikleri diğer Osmanlı topraklarında işgale karşı
girişilen hareketlere önlemler almıştır. Bu önlemlerden biri Mustafa Kemal ve
Milli Mücadele kadrosunun düzenlemiş olduğu Sivas Kongresi'ni basmak ve bu grubu
yakalayıp idam etmek için İstanbul Hükümeti ile iş birliği yapmak olmuştur. Bu
doğrultuda Elazığ Valisi Ali Galip ve Binbaşı Noel bu amaç için
görevlendirilmiş fakat başarılı olamayıp kaçmışlardır. 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i
Mebusan’ı toplanmış ve Misak-ı Milli’yi kabul etmiştir. Musul bölgesinde de bu
işgallere karşı çıkan Sürücü Aşireti isyan etmiş, İngilizler bu aşirete
saldırmıştır. Mustafa Kemal bu olay üzerine Revandüz’e asker çıkarılmasını
emretmiştir. Bu askerlerin başına Ali Şefik Özdemir Bey atanmıştır. Özdemir Bey
1922’de Derbent Muharebesi'ni yapmış ve başarı elde etmiştir. Bu başarı ile
oradaki Kürt Aşiret Reisi Şeyh Mahmud ile iletişim sağlanmıştır. Fakat Mudanya
Ateşkesi ve Lozan görüşmeleri nedeniyle Özdemir Bey geri çekilmek zorunda
kalmıştır. Tabi ki İngiliz baskı ve yıldırma çabaları sürmüş Şeyh Mahmud
yönetimi altındaki Süleymaniye bombalanmış ve işgal edilmiştir.
Özdemir Bey
Lozan
Konferansı'nın 23 Ocak 1923 tarihli oturumunda Musul konusu gündeme gelmiştir.
Lozan Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa, Musul’un işgalinin hem uluslararası hukuka
hem de Wilson Prensipleri'ne aykırı olduğunu söylemiş ve İngiliz tezinin sosyal,
siyasi, tarihi, ekonomik, coğrafi, askeri açılardan dayanaksız olduğunu
vurgulamıştır. Musul nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin ve Türklerin oluşturduğunu
belirtmiş ve Türkler ile Kürtlerin yazgısının bir olduğunu savunmuştur.
Lozan
Konferansı'nın ilk oturumunda İngiliz Heyeti'nin Başkanı olan Lord Curzon ise nüfus
açısından Kürtlerin ve Arapların çoğunluk olduğunu, Kürtlerin Türkleri
istemediklerini ve Türklerin azınlıklara kötü davrandığını iddia etmiştir.
Mütareke haberinin bu bölgeye geç geldiğini ve ayrıca mütarekenin 7. maddesine
dayanarak buradaki işgalin meşru olduğunu savunmuştur. Lord Curzon Türk
heyetine mali tehditte de bulunmuştur.
İsmet
Paşa, bölgede bir plebisit (halk oylaması) yapılmasını istemiş fakat İngilizler bölge
halkının cahil olduğunu söyleyerek buna karşı çıkmışlardır. İngilizler
Musul’daki Kürtleri kendi yanlarına çekmek için Binbaşı Noel’i Kerkük’de,
Binbaşı Soon’u Süleymaniye’de, Yüzbaşı Hay’ı da Erbil’de görevlendirmişlerdir.
Lozan’da, Musul konusunda karara varılamamıştır. İki ülke arasında bu sorunun dokuz ay içinde
çözülmesi için görüşmeler yapılması kararlaştırılmıştır. Bu görüşmelerde de bir
netice alınamazsa sorun Milletler Cemiyeti'ne sunulacaktı. İki taraf 19 Mayıs
1924’te bu görüşmelere başlamıştır (Haliç Konferansı). Bu görüşmeler sırasında
Doğu Anadolu’da Nasturi İsyanı çıkmıştır. Bu isyanı bastırmak için Cafer Tayyar
Paşa görevlendirilmiştir ve başarılı olmuştur. Haliç Konferansı'nda Türkiye’yi
Fethi Bey temsil etmiş, İngilizleri ise Percy Cox temsil etmiştir. Görüşmelerde
İngilizler, Hakkari’yi de Irak’ın bir parçası olarak talep etmişler ve
tezlerinden hiç ödün vermemişlerdir. İngilizlerin amacı egemen oldukları
Milletler Cemiyeti'nde bu olaya nihai bir sonuç sağlamaktı. 5 Haziran 1924’de
görüşmeler sona ermiştir. Böylece konu Milletler Cemiyeti'ne taşınmıştır.
30
Eylül 1924’te Irak-Türkiye Sınırı sorunu ele alınmış özel bir komisyon
kurulmuş, bu komisyon Lozan tutanaklarını incelemiş, İngilizlerle görüşmüş
ardından Türklerle görüşmüş ve 1925’te Bağdat’a gitmiştir. Burada çalışmalarını yürütmüş
ve 16 Aralık 1925’te raporunu Milletler Cemiyeti'ne sunmuştur. Komisyon daha
çalışmalarına devam ederken yaşanan sınır çatışmaları nedeniyle Türkiye, Milletler Cemiyeti'ne başvurmuş ve geçici bir sınır belirlenmesini istemiştir.
Milletler Cemiyeti de 1924’de Brüksel Sınırı'nı belirlemiştir.
Komisyonun
16 Aralık 1925’te sunduğu raporda bu bölgenin yasal açıdan Türkiye’nin bir
parçası olduğunu belirtmiş fakat bölge halkının çıkarları için, daha doğrusu İngiliz
çıkarları gözetilerek bu bölgenin İngiliz Mandaterliğindeki Irak’a bırakılması
görüşünü belirtmiştir. Milletler Cemiyeti de 16 Aralık 1925’te bu bölgeyi
İngiltere Mandası Irak’a vermiştir. Bu karar Türkiye tarafından protesto
edilmiş ve tepki olarak 17 Aralık 1925’te Sovyetler ile Dostluk ve Tarafsızlık
Antlaşması imzalamıştır. Fakat aşağıda sayacağımız nedenlerden dolayı bu mesele
fazla büyütülmeden 5 Haziran 1926’da Ankara Türkiye-Irak-İngiltere Sınır ve İyi
Komşuluk Antlaşması imzalanmıştır. 18 yaşını bitirmiş olanlara 2 ay içinde
isterlerse kendi vatandaşlıklarını seçebilme hakkı tanınmıştır.
Musul’un
Irak’a bırakılmasındaki nedenler;
İsyanlar( Şeyh Sait İsyanı ve ardılları)
Ekonomik durum
Devrim hareketlerinin devamlılığı
Komutanların siyasete
atılması (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay)
İngilizlerin politik
desteğine ihtiyaç duyulması
İtalya’nın saldırgan tutumu
Yunanlılarla olan
problemler
Yapılan
antlaşma ile Türkiye, 25 yıl süre ile Irak Petrollerinden %10 pay alacaktı.
Bu ödemeler 1951 yılına kadar düzenli ödenmiş, Menderes döneminde Irak'la
oluşturulan dostluk ilişkisi nedeniyle para talep edilmemiş, 1958’de General
Kasım’ın darbe ile başa geçmesi ile Türk-Irak ilişkisi gerilmiş, para tahsili
yapılamamıştır. Özal döneminde ise bu paradan hukuken vazgeçilmiştir. Türkiye’ye
18 yıl düzenli ödeme yapılmıştır. Irak Petrollerinden alınması gereken pay
toplamda 5.5 milyon sterlin iken bunun sadece 3.5 milyon sterlini tahsil
edilmiştir.
KAYNAKÇA
Zekeriya Türkmen, Musul Meselesi;
Askeri Yönden Çözüm Arayışları(1922-1925), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,
2011 Ankara
Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve
Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları,
2013 Ankara
Mim Kemal Öke, Musul-Kerkük
Dosyası, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1991 İstanbul
Emine Kısıklı, Yeni GelişmelerIşığında Geçmişten Günümüze Musul Meselesi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılapTarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 24, 1999-2003, s. 487-526
Cemal Kemal, Birinci Dünya Savaşıve Sonrasında Musul Meselesi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüAtatürk Yolu Dergisi, S. 40, 2007, s. 643-691
Yorumlar
Yorum Gönder