Ana içeriğe atla

O Mu Bu Mu? #1: Kudüs'ün Düşüşü Övgü Meselesi Mi Yergi Meselesi Mi?

"Tarih, Kudüs'ün 30 veya daha fazla defa el değiştirdiğini yazar. Hiç biri bu son el değiştirme kadar kansız olmadı. Türklerin çekilmesi bu kutsal şehri en azından bir bombardıman felaketinden korudu."
Otto Welsch - Türk Ordusunun Alman Binbaşısı

“Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Alman tertipleri sayesinde İngilizlerin eline düştü.”
Yusuf Hikmet Bayur

"401 sene boyunca idaremiz altında bulunan Kudüs’ü 9 Kasım 1917’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştık ama şehri boşaltmamızın sebebi saldırılara dayanacak gücümüzün hiç kalmamış olması değil, Kudüs’ün top mermilerinden zarar görmesi ihtimali idi."
Murat Bardakçı

Kudüs'ün kaybedilişine giden süreci özetlemek gerekirse;

Ağustos 1916'da Osmanlı'nın İkinci Kanal Seferi başarısız oldu. İngilizler, 26 Mart 1917'de Gazze'de Türk cephesine saldırdılar. Amaçları Osmanlı'yı Mısır'dan ve Süveyş'ten uzaklaştırmaktı. İngilizler, I. Gazze Muharebesi'ni kaybedip geri çekildiler. İngilizler, 17 Nisan 1917'de bir kere daha Gazze'de saldırıya geçtiler. Bu seferki amaçları doğrudan Kudüs'ü ele geçirmekti. Ancak İngilizler, II. Gazze Muharebesi'ni de kaybettiler. Havaların ısınmasıyla Filistin'deki İngiliz-Osmanlı muharebelerine birkaç ay ara verildi.

27 Haziran 1917'de Bağdat'a yürüme işini görüşmek için Enver, İzzet, Cemal, Halil ve Mustafa Kemal paşalar Halep'te toplandılar. Mustafa Kemal Paşa ve Cemal Paşa, Bağdat harekatından vazgeçilmesini ve Filistin'de savunmada kalınmasını istediler. Ancak Enver Paşa, Alman generaline ve Alman yardımına güvendiğini belirterek “Bu harekattan vazgeçmenin imkanı yoktur” dedi. Falkenhayn da önce Bağdat'a saldırmak istiyordu. Ama cepheyi görünce bu düşüncesinden vazgeçti. Tüm birliklerin kendi emrinde Filistin'e taşınmasını ve Bağdat'a değil Filistin'e taarruz edilmesini önerdi.

Gazze Muharebelerini kaybeden General Murrey, Haziran 1917'de geri çağrıldı. Yerine General Edmund Allenby atandı.

İngilizler 31 Ekim 1917'de Birüssebi'ye saldırıp ele geçirdiler. 1-2 Kasım gecesi Gazze'ye saldırdılar. 2 Kasım'da İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour, Filistin'de bir “Yahudi Yurdu” kurulması fikrinin temeli olan mektubunu açıkladı.

İngilizler saldırdığında General Falkenhayn Halep'teydi. Ancak 5 Kasım'da Kudüs'e gelebildi. İngilizler, 6 Kasım'da cepheyi yardılar. 7 Kasım'da Gazze düştü. 8 Kasım'da Türk Ordusu geri çekilmeye başladı. 9 Aralık 1917'de de Kudüs düştü.

General Allenby, 11 Aralık 1917'de Yafa kapısından yaya olarak girdi. Kudüs'ün düşüşü İngiliz basınında Haçlı seferlerine, Allenby de ilk Haçlı seferinde Kudüs'ü işgal eden Godfrey of Boullion'a benzetildi. Allenby, asırlar önce Haçlı seferine çıkan ancak başarısız olan İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard'ın yarım kalan Haçlı seferini tamamlamıştı.

General Allenby 11 Aralık'ta Halil Kapısı'ndan (Yerli halk Yafa Kapısı’na “Babü’-Halil” yani “Dost Kapısı” derlerdi.) Kudüs'e adımını attığı sırada, müttefikimiz Almanya'dakiler de dahil olmak üzere Avrupa'da kiliseler zafer çanları çalıyordu.

İsmet Üzen, makalesinde şöyle bir durumdan bahsetmiştir:

"İngilizlerin şehri ele geçirmesine en çok sevinenler, şüphesiz Hristiyan, Yahudi ve bölgede Türk hakimiyetini görmek istemeyen bazı Araplar idi. Gazeteci W.T. Massey, Allenby’nin şehre girişinden birkaç saat önce şu olaylara tanık olmuştu: “Davut Sokağı'nda gezerken bir Yahudi kadını, beni durdurdu ve dedi ki ‘Bu gün için dua ettik. Bu gün şarkı söyleyeceğim. Tanrı Bağışlayıcı olan Kralı Korusun, Çok Yaşa bizim Soylu Kral. Açlık çekiyorduk fakat mesele mi? Şimdi kurtulduk ve özgürüz.’ Ellerini göğsünün üstünde bağladı ve birkaç kez ‘Ah ne kadar müteşekkiriz’ dedi. Yaşlı bir adam da beni elleriyle tuttu ve dedi ki Tanrı bizi kurtardı. Ne kadar mutluyuz.” dedi. Bundan başka yazar, 10 yıldır Kudüs’te yaşayan ve Kızılhaç Hastanesi’nde çalışan bir Amerikalının, Türk ordusunda görevli üç yaralı Arap subayın hastaneye getirildiğini, bunlardan birinin “şimdi Yaşa İngiltere diye bağırabilirim” demesi üzerine, hastanede çok sayıda yaralı Türk'ün olduğunu ve dikkatli olması gerektiğini hatırlatması üzerine bunu dikkate almadığını ve “Yaşasın İngiltere” diye bağırdığını anlatmaktadır. Çoğu İngiliz yazarı, Kayser II. Wilhelm’in 1898’de at üstünde Kudüs’e gösterişli bir şekilde girişi ile, 11 Aralık 1917’de İngiliz Generali Allenby’nin bir hacı gibi yaya olarak saygılı bir şekilde girişini mukayese etmiştir."

Kronolojik anlatımından yararlandığım köşe yazısında Sinan Meydan, Murat Bardakçı'nın köşe yazısında değinmediği Alman General Falkenhayn'ın Kudüs'ün terkedilmesindeki rolünü yazısında konu etmiştir:

Atatürk’ün görüşüne göre: Türk Ordusu Filistin’de taarruz edecek güce sahip değildir; savunmada kalmalıdır. Falkenhayn, bu görüşe katılmıyor; 7’nci Ordu’nun, komutanı yine Alman olan (Baron Kress von Kressenstein) 8’nci Ordu’nun yanında taarruza katılmasında ısrar ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, 20 ve 24 Eylül 1917'de Halep'ten Enver, Cemal ve Talat paşalara gönderdiği iki raporla, Enver Paşa'nın Bağdat harekatı, Falkenhayn'ın Filistin taarruzu düşüncelerini eleştirip nasıl bir askeri strateji izlenmesi gerektiğini tek tek anlatmıştı. 7. Ordu birliklerinin hemen güneye hareket ettirilmesi gerektiğini belirtiyordu. (Mustafa Kemal'in raporlarının günümüz Türkçesi halini ve aldığı cevapları bu yazıya tıklayarak okuyabilirsiniz.) “Burada orduları Falkenhayn'a ve Kress'e bırakmak, Almanları idare etmek gibi bir yol, vatanın çıkarlarına aykırıdır” diyordu. Orduları illa da Falkenhayn yönetecekse, Falkenhayn'ın en tepede bir Türk sorumluya bağlanmasını istiyor ve aksi halde istifa edeceğini bildiriyordu. Enver Paşa olumsuz cevap verince Mustafa Kemal görevinden istifa etti. Onun yerine Fevzi (Çakmak) Paşa 7. Ordu Komutanlığı'na getirildi.

Cemal Paşa'nın, Kudüs'ü savunmakla görevli kolordu komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'dan öğrendiğine göre, General Falkenhayn, “mübarek makamların top mermisiyle harap olacağı” gerekçesiyle Kudüs'ün savunulmasını istememişti. Almanların, “Kudüs tahrip olmasın” propagandası o kadar etkili oldu ki, Kudüs Mutasarrıfı İzzet Bey'in 8/9 Aralık 1917 tarihli Kudüs'ü teslim belgesinde bile “Osmanlıların dini binaların tahrip olmasından çekindiği için şehirden çekildiği” ifade ediliyordu. Cemal Paşa, daha önce Kudüs'ü savunmak için gerekli önlemleri almıştı. Kudüs stratejik olarak savunmaya elverişliydi. Pekala savunulabilirdi. Ancak, Yusuf Hikmet Bayur'un dediği gibi “Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Alman tertipleri sayesinde İngilizlerin eline düştü.”

Erich von Falkenhayn Kimdir? (11 Eylül 1861 - 8 Nisan 1922)

Alman generali ve Osmanlı mareşalidir. Birinci Dünya Savaşı'nın başında Prusya Devleti Harbiye Nazırlığı ve daha sonra Almanya Genelkurmay başkanlığı yapmış, Genelkurmay Başkanlığı sırasında Verdun Savaşı'nı kaybetmiştir. Türk-Filistin askeri komutasını almak için 7 Mayıs 1917 tarihinde İstanbul'a geldi. Suriye ve Irak'ta bir inceleme yaptıktan sonra görevi kabul ettiğini hükümetine bildirdi. Almanya İmparatoru II. Wilhelm, 5 Haziran 1917'de General Erich von Falkenhayn'ın Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına tayinine ait kararı imzaladı.

Aralık 1917'de Kudüs'ün alınmasında başarısız oldu ve görevinden alındı. Şubat 1918'de, Belarus'taki Onuncu Ordu Komutanı oldu. 1919 yılında ordudan emekli oldu ve malikanesine çekildi. Burada çok sayıda savaş, strateji kitapları ve otobiyografisini yazdı. Savaş anıları "Genel Merkezde Kritik Kararlar" olarak İngilizceye tercüme edildi. 1922 yılında öldü.

Balfour Deklarasyonu Da Ne Ola Ki?

Lloyd George'un başbakanlığındaki Britanyalı savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour'un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin'de bir Yahudi devletinin -İsrail- kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir. 1917 yılındaki bu deklerasyon, ilk Balfour Deklarasyonudur. Balfour girişimiyle 1926 yılında, Britanyalı sömürgeleri konusunda ikinci bir Balfour Deklarasyonu yapılmıştır.

Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hareketin liderlerinden olan Lord Rothschild'e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bu mektupta İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, Siyonist lider Rothschild’e şöyle hitap etmekteydi: "Saygıdeğer Lord Rothschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım. Majestelerinin Hükümeti, Filistin'de Museviler için bir millî yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Filistin'deki mevcut Musevi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ve başka ülkelerde yaşayan Musevilerin sahip oldukları hak ve politik statülerine zarar verecek hiçbir şeyin yapılmayacağı açıkça anlaşılmalıdır. Bu deklarasyonu Siyonist Federasyonu'nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.”

Siyonist liderlerden H. Weizman ve N. Skoly’un çabalarıyla yayımlanan bu mektubun ardından yapılan girişimlerle Filistin bölgesi Yahudi göçmenlerin yerleşimine resmen açılmıştır. Yahudi nüfusunun artmasıyla, Filistinliler Yahudi köylerine saldırıda bulundular. II. Dünya Savaşı'nın ardından 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti ilan edilmiş ancak Filistinliler ve Arap devletlerinin savaş açmasıyla süreç devam etmiş ve İsrail'in üstünlüğüyle sona ermiştir.


Demem o ki;

Dikkat çekmek istediğim şey, dini mekanların kaygısının savaş durumlarında ne kadar ön planda bulundurulması gerektiği (bkz. Melek Değilim, 28 Ocak 2019 tarihli yazım). İngilizler için de kutsal olan bu şehir, Türk askerlerinin savunması durumunda, öyle olduğu için İngiliz uçaklarının ve askerlerinin toplarına maruz kalmayacak mıydı? Her şeyi göze alacaklardı o şehri elde etmek için. (İsviçre'nin Berner Tagblatt Gazetesi'nin bildirdiğine göre Kudüs bombalanmıştır. Makalenin 20. Dipnotu). Alman Welsch ne demişti; "Tarih, Kudüs'ün 30 veya daha fazla defa el değiştirdiğini yazar. Hiç biri bu son el değiştirme kadar kansız olmadı."  Kansız denebilir mi gerçekten?

Erhan Afyoncu'nun köşe yazısında yazdığı gibi "31 Ekim 1917 ile 8 Aralık 1917 Kudüs'ün düşüşüne kadar olan sürede Osmanlı askerleri şehit, yaralı ve esir toplam 25 bin kayıp vermişlerdi."

Dini hassasiyetleri ön plana koyarak bakıyorsak Yusuf Hikmet Bayur'un görüşüne hak verebiliriz; “Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Alman tertipleri sayesinde İngilizlerin eline düştü.”


Kaynaklar:

Erhan Afyoncu, "Kudüs ve Filistin Uğruna Binlerce Şehid Verdik" 10 Aralık 2017, Sabah Gazetesi






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başarıda Şans mı Çalışmak mı Daha Etkili?

Az sonra okuyacağınız yazı, 2012  yılında sınıfımızda yapılan bir münazara yarışması için hazırladığım bir yazıdır. Münazara tartışma konusu "Başarı da şans mı çalışmak mı daha etkilidir?" .       Benim başında olduğum grubun savunduğu görüş şansın daha etkili olduğunu savunacaktı. Öğretmenimiz bana bunu savunmam gerektiğini söylediğinde "kesin yenildik" dedim. Çünkü inancım çalışmaktan yanaydı. Çalışmak konusunda daha ikna edici deliller bulabilirdim. Tabi bana düşen konuyu araştırmaya başlayınca konu hakkında daha çok düşünme imkanı buldum:       "Şansın sözlük anlamı talih, dil derneğine göre ise rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi ya da kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç. Günlük hayatta da çok kullandığımız bir kelime.       Konumuz bugün 'başarıda şans mı çalışmak mı etkili?'. Biz doğaüstü güç olan şanstan yanayız.       Aslında hayatımızı belirleyen en önemli unsurlardan biri şanstır denebilir. Günlük hayatta

Beylikler #3 - Germiyanoğulları Beyliği Tarihi

Adının Menşei              On üçüncü yüzyılın sonlarında Kütahya çevresinde kurulan bu beyliğin adı konusunda başlangıçta Kirman mı yoksa Germiyan mı olduğu şeklinde bir okuma farklılığı ortaya çıkmışsa da, sonradan Germiyan olduğu kesinleşmiştir. [1]              Farsça kökenli bir kelime olan “Germiyan”, Türk topluluklarından bir aşiretin adı olarak kullanılmıştır. [2] Germiyan aşiretinin adı genellikle kaynaklarda “Etrak-i Germiyan” [3] veya “Türkan-ı Germiyan” şeklinde geçmektedir. Germiyan adı bir grubun adıdır ve başka beyliklerde görüldüğü gibi grubun(beyliğin) başındaki yönetici ailenin adı değildir. Germiyan Türkleri bu ismi Malatya çevresinde oturmuş oldukları aynı adla anılan bir yer adından almışlardır. Zira Selçuklu devrinde, Malatya yöresinde bir yer “Germiyan” adıyla anılmaktaydı. [4] Germiyan, Türk aşiretlerinden bir aşiretin adı iken sonradan beyliğin ve ailenin adı olmuştur. [5]              Ancak Germiyan beyliğinin kökeni mevzusunda bir ba

Kütüphaneden #4 - H. C. Armstrong - Bozkurt: Ama Nasıl Bozkurt

Kısa Kitap Tanıtımı:       Kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde doğduğu çevreden Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan zamanı anlatırken ikinci bölümün sonu da Samsun’a gitmeden önce son buluyor. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Birinci Dünya Savaşı sonundan başlayarak, Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşası için yaptığı çalışmaları anlatarak kitabını sonlandırmış.       Biyografi türündeki kitabın orijinal adı Grey Wolf ’tur. İlk olarak 1932 yılında yayınlandı. Atatürk’ün sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisidir. Ancak kitabın yurda girişi Bakanlar Kurulu kararınca yasaklanmıştır.       Kitabın yazarı Harold Cortenay Armstrong(1892-1943) İngiliz ordusunda yüzbaşı olarak görev almıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen’de Türklerin eline esir düşerek Türkiye’ye getirildi. Savaş bitmeden kısa bir süre önce görevlilere rüşvet vererek Türkiye’den kaçmayı başardı. İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra İstanbul’da görevlendirildi.  1923 yılında Türk